Mutlak olarak ya da belli bir bağlama ilişkin olarak var olmayan şey. İkinci anlamda hiçlik, belli bir bağlam, bir çerçeve içindeki bir şeyin yokluğudur. Bu çerçeve varlığını sürdürür ve hiçliği belirler. “Bayıldım ve hiçliğe dalıp gittim,” dediğimiz zaman, bilincin hiçliği (yokluğu) söz konusudur burada ve bu hiçlik, bilincin daha önceki ve daha sonraki varlığıyla çerçevelenmiştir. Bu durumda, dünya ve bedenim üstünde yürüttüğüm bir yargıyı da sürdürmekteyimdir. Mutlak anlamda hiçlik, her şeyin yokluğudur, varlığın çelişiğidir. Sözgelimi, Hıristiyan tanrıbilimcilere göre Tanrı, evreni ex nihilo, yani hiçlikten (yokluktan) yaratmıştır. Bergson, bu anlamın, herhangi bir geçerliği olamayacağını ileri sürmüştü. Bu felsefeciye göre hiçlik düşüncesi, dünya düşüncesinden hareket edilerek elde edilebilir ancak. Bu anlamda hiçlik, var olan her şeyin olumsuzlanmasıdır, ortadan kaldırılmasıdır ve bundan ötürü de ikincil, yapay ve düzmece bir düşüncedir. “Her şeyin ortadan kalkması düşüncesi, daire dörtgen düşüncesi kadar saçmadır.” Demek ki tikel ve belirli bir içeriğe ilişkin olarak bir anlam taşıyabilen olumsuzlama (hiçleme), kavranabilecek bütün içeriklere ilişkin olarak ileri sürüldüğünde hiçbir anlam taşımaz. Olumsuzlama, varlığı ön koşul olarak gerektirir ve bundan ötürü ona uygulanamaz. Var-olmayan, kavranamayan bir şeydir ve ancak, dilin bir aldatışı sayesinde onu düşündüğümüze inanırız. Tutarlı bir söylemle dile getirilemeyen varolmayanın var olması olanaksızdır; var olmayan, yoktur.