Penetrator God
80+ Bronze
- Katılım
- 19 Nisan 2021
- Mesajlar
- 1,062
Dahası
- Reaksiyon skoru
- 932
- Yaş
- 26
- İsim
- Yok
Jorundr kurnaz, gamsız ve serseri bir adamdı. Bir göçmendi. Skyrim'de kuzeyli bir ailede 1 Nisan 3E 403 yılında doğmuştu. Jorundr ikinci sıradaydı. Ağabeyi o daha doğmadan önce mahallede girdiği bir kavga sırasında muhafızlar tarafından öldürülmüştü. Babasını genç yaşta iş kazasında kaybetmişti. Ardından annesiyle birlikte 413 tarihinde Cyrodiil'de ki akrabalarının yanına taşınmak zorunda kaldılar.
Bundan beş yıl sonra da ihtiyar annesi hastalıktan öldü. Okula gitmedi. Hiçbir işte tutunamadı. Akrabalarıyla anlaşamıyordu. Sonunda bir gece yatağının baş ucuna bir veda notu yazıp koydu. Evden ayrıldı. Eski sıkıcı bulduğu hayatını sonsuza kadar geri de bıraktı. Bir süre sokakta kaldı. Aç yattı. Ancak büyüyüp aklı biraz başına gelmeye başlayınca özel bir konuya olan ilgisini ve yatkınlığını fark etti. Yani hırsızlığa...
Gözlerini kırpmadan, 17 yaşındayken hayata ve Cyrodiil'e tek başına atıldı. Çalınacak, soyulacak, aldatılacak binlerce zengin ve saf insan vardı. Şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşmaya başladı. Önüne gelen her kişi onun kurbanı oluyordu. Meslekteki emekleme döneminde dikkat çekmemek için küçük işlerle başladı. Zamanla hedefleri büyüdü ve gözünü büyük vurgunlara çevirdi.
En karlı bulduğu iş vergi sevkiyatları karavanlarını pusuya düşürmekti. Kazancı yüksek olsa bile riskliydi. Bu tehlikeli soyguna kalkışmak her hırsızın harcı değildi. Jorundr'un keyfi yerindeydi ama memleket hasreti çekiyordu. Bu yüzden Skyrim'e benzerliğiyle ilgili duyduğu Bruma'nın övgüsüyle kulakları dolarak kalktı oraya gitti ve yerleşti. Aynı yıl içinde bizzat Gri Tilki tarafından Hırsızlar Loncası'na davet edildi.
Jorundr'un namı Gri Tilki'nin kulağına gitmişti. Bundan etkilenerek ondan loncaya katılmasını istedi. Jorundr tek başına çalışmaktan hoşlanırdı. Yine de Gri Tilki'nin teklifine hemen cevap vermedi. Düşündü taşındı, reddetti. Ama sonra Gri Tilki'nin ısrarlarına dayanamayıp aralarına katıldı. Hırsızlar Loncası arasında geçirdiği birkaç yıl da pekçok büyük iş başardılar. Ciddi meblağ da altınlar kaldırdı.
Son işlerinde ise terslik oldu. Bruma kontesinin paha biçilemez tablolarını çalarlarken Jorundr bir muhafız tarafından yakalandı. Alarm verilmiş, soygun yatmıştı ve diğer muhafızlar gelmeden önce kaleden derhal kaçması gerekiyordu. Ancak kimliği de ortaya çıkmıştı. Bu yüzden o an bir ikilemde kaldı. Ya elini kana bulayıp bununla yaşayacaktı ya da meslek hayatı bitecekti. Seçimin sonucu belliydi.
Onu gören muhafızı öldürmek zorunda kaldı. İlk cinayetini işlemiş ve katil olmuştu. Bu olaydan sonra loncadan ayrıldı ve uzun süre gözlerden ırak yaşadı. 433'ün yılbaşında uzun süren sessizliğini bozdu. Tekrar sahalara adım atarak çıktı. Ufak ama kesin vurgunlarla yolunu bulmaya devam etme kararı almıştı. Artık daha dikkatliydi. Kimseye güvenmiyordu. Plan yapmadan, olasılıkları değerlendirmeden ve yüzde doksan dokuz emin olmadan işe çıkmıyordu.
Lakin Bruma'da daima işlerini baltalayarak karşına çıkan bir rakip vardı. Onun alacağı karlı fırsatları elinden kapardı. Herkesin "Arnora Auria" diye çağırdığı bu kadının ismini daha yeni öğrenmişti. Esmer, ela gözlü, beyaz tenli, uzun boylu, üstten yapılı, iri ğöğüslü, basenli, ince çatık kaşlı, kırk beşlik bir hatundu. Jorundr'un beğenmeyip bıraktığı her haberi alıp onlardan iyi iş yapıyor, onlarca septim kazanıyordu...
Jerall Seyirtepesi Hanı'na girerken yine bu karıyı gördüm. Zarara uğramış gibi birdenbire canım sıkıldı. Ama, bozuntuya vermedim:
"Merhaba!" dedim.
"Merhaba!"
Şimdiye kadar onunla hiç konuşmamıştım:
"Şarap mı içmeye geldin?"
"Sana ne? Neye geldiysem geldim..."
Güçlü sağ elimle gür kirli sakalımı kaşıyıp bıyığımı kaldırdım. Gözlerimle etrafta bakacak yer aradım. Kalın renkli dudaklarımı kısarak gülümsedim:
"Ortak olalım..." dedi kadın.
"Olalım..."
O da şimdi gülümsedi. Döndük. Hanın alt katına doğru yan yana yürüdük. Merdivenlerden aşağıya indik. Karşımıza ilk çıkan kapıdan odaya girdik. Auria kapıyı hızla kapattı. Ardından kilitledi.
Bana baktı:
"Artık bizi kimse rahatsız edemez..."
Elindeki anahtarı masaya attı. Arkası bana doğru dönük şekilde elbisesinin sırt kısmındaki bağcıkları çözmeye başladı. Yavaşça bana döndü. İlerlemiş yaşına rağmen çok dinç bir güzelliği vardı. Dayanamayarak ivedilikle dudaklarını yapıştım ve onu solumdaki masaya kaldırdım. Bir süre orada öpüştükten sonra kucağıma alıp yatağa attım. O gece sabaha kadar seviştik...
Ertesi gün erkenden horozun sesiyle gözlerimi açtım. O da bir süre sonra uyandı. Gözlerimi tavana diktim. Düşüncelere daldım. Sonra aniden:
"Bunu neden yaptık?" diye sordum merakla.
Yatakta sağ tarafa doğru döndü ve cevapladı:
"Canım yatmak istiyordu. Sana denk geldi sadece. Bunu kafanda o kadar büyütme."
"Hadi üstümüzü giyinelim artık. Bugün seninle yapacak çok işimiz var." diye devam etti.
Verdiği cevap içimde hayal kırıklığı ve tatminsizlik duygusu yaratmıştı. Ama o an bu konunun daha fazla uzamasını istemedim.
Yataktan kalktık. Odadan çıktık. Üst katta bir masaya karşılıklı otururken, hancıya bağırdım:
"Bize iki şarap getir."
Sonra ona soru sordum:
"Sen nerelisin?"
"Colovialı."
"Hangi kısım?
"Bu tarafta..."
Arnora Auria, uzun parmaklı zayıf eliyle hanın kapısını gösteriyordu.
"Chorrol tarafında mı?" diye sordum.
"Hayır canım, daha aşağılarda..."
Daha fazla sohbeti uzatmadım. Direk işlere geçtik. Konuştuk, anlaştık. O günden itibaren birlikte çalışmaya karar verdik. Suç ortağı olduk. Onu o gün yatakta yaptığım gibi hırsızlıkta da ilerleyen zamanda becerecektim...
Ertesi gün beraber soygun yaptık. Auria'nın çaldığı altınlar benimkilerden her zaman daha çok duruyordu. Birkaç gün daha bu işe devam edip şehri soyacağımıza sözleştik. İkimizde handa, karşılıklı birer küçük oda kiraladık.
Bir gece ansızın oda kapım vuruldu. Kalktım, sürmeyi çektim, açtım. Baktım ki ortağım...
"Ne oldu?"
"Sabahleyin ben bir yere kadar gideceğim. Sana şimdiden unutmadan söylemeye geldim. İyi bir fırsat var."
Gözlerimi daha çok açtım:
"Ne?"
"Bruma'nın doğu tarafındaki kapısının girişinde bulunan Vahşigöz Ahırı'nın sahibi Petrine benden kanatlı bir beyaz at bulmamı istemişti. Karşılığında 8000 septim alabileceğiz. Ondanda kontes istemiş. "
"Ee?.."
"Ben yarın şehirde yokum. Sen arayıp mutlaka atı bul."
"Sen ömründe uçan bir at gördün mü?"
"Hayır."
"Peki nasıl bunu bulmayı kabul ettin?!"
"Problem değil. Yeter ki yapacağını söyle."
"Pekala, yarın bakarım."
Auria, sahte bir samimiyetle bana yanaşıp akıl vermeye başladı:
"Bak, şehrin batısında oldukça küçük bir çiftlik var. Elmacı Çiftliği derler.Oranın sahibini sen tanımazsın. Şimdi çok ihtiyar olduğu için evinden çıkmaz. Git onunla konuş. De ki: " Akşama kadar bana kanatlı bir beyaz at bul." 5000 septim kadar bir öneri yap."
Saf bir ortakmış gibi karşıladım:
"Pekala!"
Auria'nın ağzından sert bir şarap kokusu yayılıyordu. Küçük lambamın hafif aydınlığı ile gölgelenen yüzünde yorgun bir neşe yansıyordu. Gözleri dumanlıydı. Hafifçe takılmak geldi ona o an içimden:
"Keşke beni de davet etseydin masana! Beraber içerdik..."
Auria hafif bir tebessüm yolladı:
"Artık bir daha ki sefere... İyi geceler Jorundr."
"Sana da..."
Odamın kapısını kapatır kapatmaz yine "Seni gidi Sürtük karı! Seni bir düzeyimde gör!" dedim fısıltıyla. "Beni ***** yerine koyuyor ha" diyerek ellerimi belime dayayıp durdum. Gözlerimi küçülterek yere baktım:
"Kiminle dansa kalktığını göreceksin..."
Döndüm. Odamın kapısını sürgüledim. Soyunmaya başladım. Hemen yatağıma yattım. Ardından kısa bir süre sonra uyudum...
1. BÖLÜM SONU...