S C O
80+ Bronze
- Katılım
- 21 Temmuz 2022
- Mesajlar
- 947
Dahası
Tarih boyunca Ordu-Millet olarak adlandırılan Türkler; başta Asya Kıtası olmak üzere Avrupa ve Afrika dâhil geniş coğrafyalarda çok sayıda devlet kurmuş, çeşitli yabancı kavimler, milletler ve devletler üzerinde hâkimiyet sağlamışlardır. Bozkır yaşantısının hareketli ve güçlü olmayı gerektiren zorlu şartları, Türkleri dayanıklı ve mücadeleci bir millet hâline getirirken güçlü ve iyi teşkilatlanmış ordular kurmalarında da önemli bir etken olmuştur.
MÖ 209da kurulduğu kabul edilen ilk düzenli ve disiplinli Türk ordusunun Büyük Hun İmparatorluğu döneminde oluşturulduğu, bu yeni yapıda en büyük birliğin, 10.000 kişiden oluşan tümenler olduğu, tümenlerin binli, yüzlü ve onlu olmak üzere kademeli olarak küçülen birliklere ayrıldığı, söz konusu bu teşkilat yapısının küçük değişikliklerle tarih boyunca bütün Türk devletlerinde varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Türklerde ordu her zaman devletin en temel teşkilatlarından biri olmuş ve önemini daima korumuştur. Disiplin, teşkilat, eğitim ve silah yönünden mükemmeliyet Türk ordularının ortak özellikleri olmuştur. Bu yapısı sayesinde pek çok savaş kazanan Türkler, 1071 Malazgirt Zaferiyle Anadoluya kesin olarak yerleşmişler ve kısa süre sonra Anadolu Selçuklu Devletini kurarak Anadoluyu kendilerine vatan yapmışlardır. Sonraki on yıl içinde öncü Türk beylerinin Ege ve Marmara Denizi kıyılarına ulaşmalarıyla Türkler için denizcilik alanında da yeni bir sayfa açılmıştır. Türkleri açık denizlerle tanıştıran ilk öncü kişi Çaka Bey olmuş ve ilk Türk donanması onun zamanında (1081) denize indirilmiştir. Alanya ve Sinop Tersanelerinde inşa edilen gemilerle Selçuklu donanması denizaşırı seferler yapabilecek güce ve kabiliyete ulaşmıştır.
Selçuklu askerî teşkilatını kendine miras alan ve Anadoluda kurulan en güçlü Türk devleti olan Osmanlı Devleti ise bu mirasa ilave olarak kuruluşundan itibaren ordusunda yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemeler çerçevesinde; Orhan Bey zamanında, yaya ve atlı olmak üzere düzenli ve daimî ordu teşkilatı kurulmuştur. İznik Kuşatması (1327) esnasında deniz gücüne ihtiyaç duyulmuş ve bu ihtiyaç Karesi Beyliğinden gönderilen Karamürsel Bey komutasındaki 24 gemilik bir filo ile karşılanmıştır. Ordunun ihtiyaç duyduğu gemilerin yapımı için aynı yıl Karamürselde bir tersane inşa ettirilmiştir.
I. Murat döneminde de ordudaki gelişim devam etmiş, çoğunluğu tımarlı sipahilerce oluşturulan ve Osmanlı ordusunun asıl savaş gücünü teşkil eden Eyalet Kuvvetlerinin yanı sıra yaya ve atlı birliklerinden teşkil edilen Kapıkulu Ocakları kurulmuştur. Böylece Osmanlı ordusu Kapıkulu Ocakları ve Eyalet Kuvvetleri isimleriyle aylıklı ve topraklı olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılmıştır. Ordu yapısını bu dönemde güçlendiren Osmanlı Devleti Ege Denizi ve Karadeniz mihverine sahip olmak maksadıyla İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde Venediklilerle rekabete girişmiş ve bu durum daha büyük harp gemilerinin yapılmasına yol açmıştır.
Gerek kara gerekse deniz kuvvetlerindeki bu ilerlemeler, harp araç-gereç imalatında da yenilikleri gerektirmiştir. Bu amaçla kuruluş döneminin sonlarına doğru ok, yay, kılıç, tüfek, balta, barut, kurşun, zırh, miğfer vb. savaş malzemeleri yapmak veya tedarik etmek üzere Cebeci Ocağı; top dökmek üzere Topçu Ocağı; havan topu, mayın ve bomba yapmak üzere ise Humbaracı Ocağı kurulmuştur.
Fatih Sultan Mehmet Döneminde başta Gelibolu Tersanesi olmak üzere büyük bir gemi inşa faaliyetine girişilmesiyle Osmanlı Devletinin ilk stratejik amaçlı donanması kurulmuştur. Bu donanma İstanbulun fethinde büyük rol oynamıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Barbaros Hayrettin Paşanın Kaptan Paşalık makamına getirilmesiyle Osmanlı donanması en büyük gücüne ulaşmış ve 27 Eylül 1538de kazanılan Preveze Deniz Zaferiyle Akdeniz bir Türk gölü hâline gelmiştir.
18inci yüzyıldan itibaren Türk askerî teşkilatında ve eğitim kurumlarında önemli yenilikler yapılmıştır. III. Selim döneminde günümüz modern Türk ordusunun ilk çekirdeği olan Nizâm-ı Cedid Ordusu kurulmuştur. Daha sonra Sekbân-ı Cedid Ocağı, Eşkinci Ocağı kurulmuş ve 1826 yılında Yeniçeri teşkilatının kaldırılmasıyla Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla Avrupa usulünde kurulan askerî teşkilat bu alanda en önemli yeniliklerden olmuştur.
Eğitim kurumları açısından yapılan yeniliklerin başında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn (1773) ve Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (1794) gelmektedir. Ordunun kurmay subay, subay ve astsubay ihtiyacını karşılamak amacıyla açılan Mekteb-i Harbiye, Erkân-ı Harbiye Mektebi, askerî rüştiyeler, küçük zabitan iptidai mektepleri, küçük zabitan mektepleri ve askerî idadiler de bu yenilikler arasında yer almaktadır.
Kara ordusunda bu gibi yenilikler yapılırken askerî denizcilik konusunda da önemli yeniliklerin yapıldığı görülmektedir. Özellikle Kırım Harbi (1853-1856) sonrası harp gemileri teknolojisindeki yenilikler dikkat çekicidir. Pervanenin icadıyla birlikte buharlı makinelerin harp gemilerine de uygulanmaya başlanması, harp gemilerinin sacdan ve demirden inşası yoluna gidilmesi, kuyruktan dolma toplar icat edilerek ağızdan dolma topların terk edilmesi örnek olarak zikredilebilir. Askerî denizcilik teşkilatındaki önemli bir yenilik de 17 Mart 1867de kurulan Bahriye Nezareti makamının Kaptan Paşalık Müessesesinin yerini almasıdır.
Türk ordusunda kara ve deniz kuvvetlerine ilaveten 1909 yılından itibaren askerî havacılık alanıyla da ilgilenilmeye başlanılmış; bu kapsamda, ülkede ilk uçak gösterileri gerçekleşmiş ve havacılıkla ilgili ilk raporlar yazılmıştır. 1 Haziran 1911de Harbiye Nezareti Kıtaat-ı Fenniye ve Mevâki-i Müstahkem Müfettişliğinin 2nci Şubesinde Kurmay Yarbay Süreyya Bey başkanlığında oluşturulan Tayyare Komisyonu Türk askerî havacılığının ilk resmî kuruluşu olmuştur. Türk hava birlikleri Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında sınırlı imkânlara rağmen başarıyla görev yapmıştır.
Hava Kuvvetlerinin kuruluşundan kısa bir süre sonra gerçekleşen Birinci Dünya Savaşında Türk ordusu sahip olduğu askerlik anlayışıyla kara, deniz ve hava güçleriyle farklı cephelerde savaşmıştır. Dünya tarihi, Türk askerinin ve Türk milletinin asırlar öncesinden bir miras gibi akıp gelen cesaret ve kahramanlığının Mustafa Kemalin askerî dehası ve komuta yeteneği ile birleştiğinde Çanakkaleyi nasıl geçilemez bir hâle getirdiğine tanıklık etmiştir.
Memleketini en buhranlı ve güç anlarda felaketlerden kurtaran kahraman Türk ordusu, Türk İstiklal Harbinde de varını yoğunu seferber eden asil ve fedakâr Türk milletiyle beraber Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde büyük zaferlere imza atmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. direktifiyle kazanılan Sakarya Meydan Muharebesinin ardından Büyük Taarruzla Türk milletinin bağımsız ve egemen bir ulus olarak varlığını sürdürmesi sağlanmıştır.
Böylece memleketin iç ve dış güvenliğinin korunmasında güçlü ordunun ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmış, bu nedenle Cumhuriyet Döneminin önceliklerinin başında orduda yapılacak yeni düzenlemeler yer almıştır. 1923 yılından itibaren üç ordu müfettişliği şeklinde yeniden teşkilatlanan Kara Kuvvetlerinin, ağır ve hafif makineli tüfekler, havanlar, tanksavar silahları ve modern toplarla teçhiz edilmesiyle güçlü bir ordu kurma yolunda ilk adımlar atılmıştır.
İlk teşkilatı 1920 yılında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti adıyla kurulan ve İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) bağlı olan teşkilat, 03 Mart 1924 tarihli kanunla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti adını almış ve bakanlık statüsü kaldırılarak ayrı ve bağımsız bir yapıya kavuşturulmuştur. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti 29 Ekim 1931 tarihinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRKün açılışını yaptığı yeni binasına taşınmış (bugünkü Genelkurmay binası), 1935 yılında Türk ordusundaki rütbe isimlerinin yeni Türkçe karşılıklarının kullanılmasına başlanmasıyla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin adı Genelkurmay Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Emniyet ve asayiş hizmetlerini yürütmek üzere 14 Haziran 1839 tarihinde kurulduğu kabul edilen Jandarma Teşkilatı, 10 Haziran 1930 tarihinde yayımlanan 1706 sayılı kanunla bugünkü hukuki statüsüne kavuşmuştur
İkinci Dünya Savaşı öncesinde orduda yeni düzenlemeye gidilmiş ve Kara Kuvvetlerindeki ordu müfettişlikleri, ordu komutanlıklarına dönüştürülmüştür. Böylece Kara Kuvvetleri üç ordudan teşkil edilmiş ve ordunun mevcudu en yüksek seviyeye çıkarılmıştır. İkinci Dünya Savaşının ardından 23 Ocak 1944 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığının kurulmasıyla hava birlikleri tek komuta altında toplanmıştır. Kara Müsteşarlığı 01 Temmuz 1949da Kara Kuvvetleri Komutanlığına, Deniz Müsteşarlığı ise 15 Ağustos 1949da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına dönüştürülmüştür.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Haziran 1950 tarihinde Güney Koreye yardım konusunda yaptığı çağrıya olumlu cevap veren Türkiye, dünya barışına katkı sağlamak adına Kore Savaşına bir tugay göndermiştir. Türk kuvvetleri, Koreye ayak bastıkları andan Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasına kadar (27 Temmuz 1953), muharebenin en can alıcı bölgelerinde görevlendirilmiştir. Türk kuvvetleri her zaman olduğu gibi bu savaşta da Yurtta barış, dünyada barış. ideali uğruna fedakârca mücadele etmiştir. Bu durum, Türkiye-Güney Kore arasında var olan dostane ilişkilerin kan kardeşliği adı altında daha da güçlü bir şekilde devam etmesine vesile olmuştur.
Korede muharebeler devam ederken Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1951 yılından itibaren jet uçaklarıyla teçhiz edilmeye başlanmış, aynı yıl üs ve filo kuruluşuna geçilerek Balıkesirdeki 9uncu Ana Jet Üs Komutanlığı Türk Hava Kuvvetlerinin ilk jet üssü olmuştur.
Türk ordusu Koreden sonraki en büyük sınavını, Kıbrıs Barış Harekâtında vermiştir. Türk ordusunun ilk müşterek harekâtı olan bu harekâtta, hava kuvvetlerinin desteğiyle deniz kuvvetleri ilk kuvvet aktarımını ve çıkarma harekâtını başarıyla gerçekleştirmiştir. Harekâttan sonra Kıbrısta kolordu seviyesinde Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının nüvesi oluşturulmuştur. Bu harekâttan alınan dersler çerçevesinde 1975 yılında Ege kıyılarının savunulması maksadıyla Ege Ordu Komutanlığı teşkil edilmiştir. Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, kıyıların uzunluğu, yeni ve profesyonel bir Sahil Güvenlik Komutanlığına olan ihtiyacı ortaya çıkartmıştır. Diğer taraftan, bazı Bakanlıkların karasuları ve deniz ile ilgili hizmetlerinde, kanunlarla çıkarılan çeşitli yasakları uygulayacak yeterli güvenlik güçlerinin bulunmaması da göz önünde bulundurularak, 9 Temmuz 1982 tarihinde Sahil Güvenlik Komutanlığı kurulmuştur.
1980li yılların sonunda yeniden yapılanma sürecine giren Türk Silahlı Kuvvetleri; barış zamanında Türkiyenin millî çıkarlarının korunmasına katkıda bulunmanın yanı sıra özellikle sınır tanımayan terörizm, siber saldırı ve kıtalar arası balistik füze tehdidi gibi risk faktörleri karşısında ülke güvenliğinin sağlanmasında, coğrafi sınırlara bağlı olmayan stratejik güvenlik anlayışının bir gereği olarak çeşitli ülkelerle askerî eğitim ve iş birliği anlaşmalarının imzalamasının yanı sıra askerî yardım faaliyetlerinde bulunmakta, komşuları ve bölge ülkeleriyle güven ve güvenlik artırıcı önlemler ve uluslararası silahların kontrolü rejimlerine taraf olmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri hem dünya barışına katkıda bulunmak hem de bölgesel ve uluslararası güvenliği sağlamak amacıyla Somali, Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan gibi birçok ülkede barışı destekleme harekâtlarına çok önemli katkılar sağlamış ve sağlamaya da devam etmektedir.
Bugün gelinen noktada Türk ordusu, sahip olduğu teknoloji, bilgi ve eğitim üstünlüğü, azami ölçüde millî harp sanayisine dayanan silah gücü, terörle mücadele ve sınır ötesi harekât kabiliyeti ile her türlü hava koşulunda harekât icra etmektedir. Ayrıca, dünyanın en hassas noktalarında NATO bayrağı altında olağanüstü bir disiplin ve güçle görev yapma yeteneği sayesinde dünyanın en güçlü orduları arasında elde etmiş olduğu haklı ve mümtaz yerini daha da pekiştirmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri; Cumhuriyetimizin Kurucusu, Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKün Türk ordusuna yayımladığı tarihî mesajında ifade ettiği:
Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyet'in bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun hâlde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.
anlayış çerçevesinde asil Türk milletinin sevgi ve güveninden aldığı güçle kendisine verilecek her türlü görevi tarihî bir sorumluluk bilinciyle geçmişte olduğu gibi gelecekte de icra etme azim ve kararlılığındadır.
MÖ 209da kurulduğu kabul edilen ilk düzenli ve disiplinli Türk ordusunun Büyük Hun İmparatorluğu döneminde oluşturulduğu, bu yeni yapıda en büyük birliğin, 10.000 kişiden oluşan tümenler olduğu, tümenlerin binli, yüzlü ve onlu olmak üzere kademeli olarak küçülen birliklere ayrıldığı, söz konusu bu teşkilat yapısının küçük değişikliklerle tarih boyunca bütün Türk devletlerinde varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Türklerde ordu her zaman devletin en temel teşkilatlarından biri olmuş ve önemini daima korumuştur. Disiplin, teşkilat, eğitim ve silah yönünden mükemmeliyet Türk ordularının ortak özellikleri olmuştur. Bu yapısı sayesinde pek çok savaş kazanan Türkler, 1071 Malazgirt Zaferiyle Anadoluya kesin olarak yerleşmişler ve kısa süre sonra Anadolu Selçuklu Devletini kurarak Anadoluyu kendilerine vatan yapmışlardır. Sonraki on yıl içinde öncü Türk beylerinin Ege ve Marmara Denizi kıyılarına ulaşmalarıyla Türkler için denizcilik alanında da yeni bir sayfa açılmıştır. Türkleri açık denizlerle tanıştıran ilk öncü kişi Çaka Bey olmuş ve ilk Türk donanması onun zamanında (1081) denize indirilmiştir. Alanya ve Sinop Tersanelerinde inşa edilen gemilerle Selçuklu donanması denizaşırı seferler yapabilecek güce ve kabiliyete ulaşmıştır.
Selçuklu askerî teşkilatını kendine miras alan ve Anadoluda kurulan en güçlü Türk devleti olan Osmanlı Devleti ise bu mirasa ilave olarak kuruluşundan itibaren ordusunda yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemeler çerçevesinde; Orhan Bey zamanında, yaya ve atlı olmak üzere düzenli ve daimî ordu teşkilatı kurulmuştur. İznik Kuşatması (1327) esnasında deniz gücüne ihtiyaç duyulmuş ve bu ihtiyaç Karesi Beyliğinden gönderilen Karamürsel Bey komutasındaki 24 gemilik bir filo ile karşılanmıştır. Ordunun ihtiyaç duyduğu gemilerin yapımı için aynı yıl Karamürselde bir tersane inşa ettirilmiştir.
I. Murat döneminde de ordudaki gelişim devam etmiş, çoğunluğu tımarlı sipahilerce oluşturulan ve Osmanlı ordusunun asıl savaş gücünü teşkil eden Eyalet Kuvvetlerinin yanı sıra yaya ve atlı birliklerinden teşkil edilen Kapıkulu Ocakları kurulmuştur. Böylece Osmanlı ordusu Kapıkulu Ocakları ve Eyalet Kuvvetleri isimleriyle aylıklı ve topraklı olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılmıştır. Ordu yapısını bu dönemde güçlendiren Osmanlı Devleti Ege Denizi ve Karadeniz mihverine sahip olmak maksadıyla İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde Venediklilerle rekabete girişmiş ve bu durum daha büyük harp gemilerinin yapılmasına yol açmıştır.
Gerek kara gerekse deniz kuvvetlerindeki bu ilerlemeler, harp araç-gereç imalatında da yenilikleri gerektirmiştir. Bu amaçla kuruluş döneminin sonlarına doğru ok, yay, kılıç, tüfek, balta, barut, kurşun, zırh, miğfer vb. savaş malzemeleri yapmak veya tedarik etmek üzere Cebeci Ocağı; top dökmek üzere Topçu Ocağı; havan topu, mayın ve bomba yapmak üzere ise Humbaracı Ocağı kurulmuştur.
Fatih Sultan Mehmet Döneminde başta Gelibolu Tersanesi olmak üzere büyük bir gemi inşa faaliyetine girişilmesiyle Osmanlı Devletinin ilk stratejik amaçlı donanması kurulmuştur. Bu donanma İstanbulun fethinde büyük rol oynamıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Barbaros Hayrettin Paşanın Kaptan Paşalık makamına getirilmesiyle Osmanlı donanması en büyük gücüne ulaşmış ve 27 Eylül 1538de kazanılan Preveze Deniz Zaferiyle Akdeniz bir Türk gölü hâline gelmiştir.
18inci yüzyıldan itibaren Türk askerî teşkilatında ve eğitim kurumlarında önemli yenilikler yapılmıştır. III. Selim döneminde günümüz modern Türk ordusunun ilk çekirdeği olan Nizâm-ı Cedid Ordusu kurulmuştur. Daha sonra Sekbân-ı Cedid Ocağı, Eşkinci Ocağı kurulmuş ve 1826 yılında Yeniçeri teşkilatının kaldırılmasıyla Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla Avrupa usulünde kurulan askerî teşkilat bu alanda en önemli yeniliklerden olmuştur.
Eğitim kurumları açısından yapılan yeniliklerin başında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn (1773) ve Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (1794) gelmektedir. Ordunun kurmay subay, subay ve astsubay ihtiyacını karşılamak amacıyla açılan Mekteb-i Harbiye, Erkân-ı Harbiye Mektebi, askerî rüştiyeler, küçük zabitan iptidai mektepleri, küçük zabitan mektepleri ve askerî idadiler de bu yenilikler arasında yer almaktadır.
Kara ordusunda bu gibi yenilikler yapılırken askerî denizcilik konusunda da önemli yeniliklerin yapıldığı görülmektedir. Özellikle Kırım Harbi (1853-1856) sonrası harp gemileri teknolojisindeki yenilikler dikkat çekicidir. Pervanenin icadıyla birlikte buharlı makinelerin harp gemilerine de uygulanmaya başlanması, harp gemilerinin sacdan ve demirden inşası yoluna gidilmesi, kuyruktan dolma toplar icat edilerek ağızdan dolma topların terk edilmesi örnek olarak zikredilebilir. Askerî denizcilik teşkilatındaki önemli bir yenilik de 17 Mart 1867de kurulan Bahriye Nezareti makamının Kaptan Paşalık Müessesesinin yerini almasıdır.
Türk ordusunda kara ve deniz kuvvetlerine ilaveten 1909 yılından itibaren askerî havacılık alanıyla da ilgilenilmeye başlanılmış; bu kapsamda, ülkede ilk uçak gösterileri gerçekleşmiş ve havacılıkla ilgili ilk raporlar yazılmıştır. 1 Haziran 1911de Harbiye Nezareti Kıtaat-ı Fenniye ve Mevâki-i Müstahkem Müfettişliğinin 2nci Şubesinde Kurmay Yarbay Süreyya Bey başkanlığında oluşturulan Tayyare Komisyonu Türk askerî havacılığının ilk resmî kuruluşu olmuştur. Türk hava birlikleri Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında sınırlı imkânlara rağmen başarıyla görev yapmıştır.
Hava Kuvvetlerinin kuruluşundan kısa bir süre sonra gerçekleşen Birinci Dünya Savaşında Türk ordusu sahip olduğu askerlik anlayışıyla kara, deniz ve hava güçleriyle farklı cephelerde savaşmıştır. Dünya tarihi, Türk askerinin ve Türk milletinin asırlar öncesinden bir miras gibi akıp gelen cesaret ve kahramanlığının Mustafa Kemalin askerî dehası ve komuta yeteneği ile birleştiğinde Çanakkaleyi nasıl geçilemez bir hâle getirdiğine tanıklık etmiştir.
Memleketini en buhranlı ve güç anlarda felaketlerden kurtaran kahraman Türk ordusu, Türk İstiklal Harbinde de varını yoğunu seferber eden asil ve fedakâr Türk milletiyle beraber Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde büyük zaferlere imza atmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. direktifiyle kazanılan Sakarya Meydan Muharebesinin ardından Büyük Taarruzla Türk milletinin bağımsız ve egemen bir ulus olarak varlığını sürdürmesi sağlanmıştır.
Böylece memleketin iç ve dış güvenliğinin korunmasında güçlü ordunun ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmış, bu nedenle Cumhuriyet Döneminin önceliklerinin başında orduda yapılacak yeni düzenlemeler yer almıştır. 1923 yılından itibaren üç ordu müfettişliği şeklinde yeniden teşkilatlanan Kara Kuvvetlerinin, ağır ve hafif makineli tüfekler, havanlar, tanksavar silahları ve modern toplarla teçhiz edilmesiyle güçlü bir ordu kurma yolunda ilk adımlar atılmıştır.
İlk teşkilatı 1920 yılında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti adıyla kurulan ve İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) bağlı olan teşkilat, 03 Mart 1924 tarihli kanunla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti adını almış ve bakanlık statüsü kaldırılarak ayrı ve bağımsız bir yapıya kavuşturulmuştur. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti 29 Ekim 1931 tarihinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRKün açılışını yaptığı yeni binasına taşınmış (bugünkü Genelkurmay binası), 1935 yılında Türk ordusundaki rütbe isimlerinin yeni Türkçe karşılıklarının kullanılmasına başlanmasıyla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin adı Genelkurmay Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Emniyet ve asayiş hizmetlerini yürütmek üzere 14 Haziran 1839 tarihinde kurulduğu kabul edilen Jandarma Teşkilatı, 10 Haziran 1930 tarihinde yayımlanan 1706 sayılı kanunla bugünkü hukuki statüsüne kavuşmuştur
İkinci Dünya Savaşı öncesinde orduda yeni düzenlemeye gidilmiş ve Kara Kuvvetlerindeki ordu müfettişlikleri, ordu komutanlıklarına dönüştürülmüştür. Böylece Kara Kuvvetleri üç ordudan teşkil edilmiş ve ordunun mevcudu en yüksek seviyeye çıkarılmıştır. İkinci Dünya Savaşının ardından 23 Ocak 1944 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığının kurulmasıyla hava birlikleri tek komuta altında toplanmıştır. Kara Müsteşarlığı 01 Temmuz 1949da Kara Kuvvetleri Komutanlığına, Deniz Müsteşarlığı ise 15 Ağustos 1949da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına dönüştürülmüştür.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Haziran 1950 tarihinde Güney Koreye yardım konusunda yaptığı çağrıya olumlu cevap veren Türkiye, dünya barışına katkı sağlamak adına Kore Savaşına bir tugay göndermiştir. Türk kuvvetleri, Koreye ayak bastıkları andan Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasına kadar (27 Temmuz 1953), muharebenin en can alıcı bölgelerinde görevlendirilmiştir. Türk kuvvetleri her zaman olduğu gibi bu savaşta da Yurtta barış, dünyada barış. ideali uğruna fedakârca mücadele etmiştir. Bu durum, Türkiye-Güney Kore arasında var olan dostane ilişkilerin kan kardeşliği adı altında daha da güçlü bir şekilde devam etmesine vesile olmuştur.
Korede muharebeler devam ederken Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1951 yılından itibaren jet uçaklarıyla teçhiz edilmeye başlanmış, aynı yıl üs ve filo kuruluşuna geçilerek Balıkesirdeki 9uncu Ana Jet Üs Komutanlığı Türk Hava Kuvvetlerinin ilk jet üssü olmuştur.
Türk ordusu Koreden sonraki en büyük sınavını, Kıbrıs Barış Harekâtında vermiştir. Türk ordusunun ilk müşterek harekâtı olan bu harekâtta, hava kuvvetlerinin desteğiyle deniz kuvvetleri ilk kuvvet aktarımını ve çıkarma harekâtını başarıyla gerçekleştirmiştir. Harekâttan sonra Kıbrısta kolordu seviyesinde Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının nüvesi oluşturulmuştur. Bu harekâttan alınan dersler çerçevesinde 1975 yılında Ege kıyılarının savunulması maksadıyla Ege Ordu Komutanlığı teşkil edilmiştir. Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, kıyıların uzunluğu, yeni ve profesyonel bir Sahil Güvenlik Komutanlığına olan ihtiyacı ortaya çıkartmıştır. Diğer taraftan, bazı Bakanlıkların karasuları ve deniz ile ilgili hizmetlerinde, kanunlarla çıkarılan çeşitli yasakları uygulayacak yeterli güvenlik güçlerinin bulunmaması da göz önünde bulundurularak, 9 Temmuz 1982 tarihinde Sahil Güvenlik Komutanlığı kurulmuştur.
1980li yılların sonunda yeniden yapılanma sürecine giren Türk Silahlı Kuvvetleri; barış zamanında Türkiyenin millî çıkarlarının korunmasına katkıda bulunmanın yanı sıra özellikle sınır tanımayan terörizm, siber saldırı ve kıtalar arası balistik füze tehdidi gibi risk faktörleri karşısında ülke güvenliğinin sağlanmasında, coğrafi sınırlara bağlı olmayan stratejik güvenlik anlayışının bir gereği olarak çeşitli ülkelerle askerî eğitim ve iş birliği anlaşmalarının imzalamasının yanı sıra askerî yardım faaliyetlerinde bulunmakta, komşuları ve bölge ülkeleriyle güven ve güvenlik artırıcı önlemler ve uluslararası silahların kontrolü rejimlerine taraf olmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri hem dünya barışına katkıda bulunmak hem de bölgesel ve uluslararası güvenliği sağlamak amacıyla Somali, Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan gibi birçok ülkede barışı destekleme harekâtlarına çok önemli katkılar sağlamış ve sağlamaya da devam etmektedir.
Bugün gelinen noktada Türk ordusu, sahip olduğu teknoloji, bilgi ve eğitim üstünlüğü, azami ölçüde millî harp sanayisine dayanan silah gücü, terörle mücadele ve sınır ötesi harekât kabiliyeti ile her türlü hava koşulunda harekât icra etmektedir. Ayrıca, dünyanın en hassas noktalarında NATO bayrağı altında olağanüstü bir disiplin ve güçle görev yapma yeteneği sayesinde dünyanın en güçlü orduları arasında elde etmiş olduğu haklı ve mümtaz yerini daha da pekiştirmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri; Cumhuriyetimizin Kurucusu, Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKün Türk ordusuna yayımladığı tarihî mesajında ifade ettiği:
Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyet'in bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun hâlde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.
anlayış çerçevesinde asil Türk milletinin sevgi ve güveninden aldığı güçle kendisine verilecek her türlü görevi tarihî bir sorumluluk bilinciyle geçmişte olduğu gibi gelecekte de icra etme azim ve kararlılığındadır.