Dün biri bana markette "kardeşim sen neden bu kadar huzursuz yürüyorsun" dedi

Profilinde New Orleans yazmasıyla ganyotçu repliği atman arasında bir tutarlılık var aslında: İkisi de gerçeklikle bağını yitirmiş, ama kendini hâlâ merkezde sanıyor.
İlginçsin KlausM. Cidden.
Bir gün bir konunun altına sadece bakarak bile etki yaratabileceğini sandığın anı not al lütfen, çünkü o an kendi kendine ‘evet ya ben bir figürüm’ dediğin gündür.


Dostum, o video repliğiyle beni kafaya almış gibi görünüyorsun ama aslında ben seni market reyonlarının arasına sıkışmış “Ganyotçu realitesi” içinde kaybolmuş buluyorum.
Sen keşke bu adama bir şey yedirip içirmeseydik diyorsun, ama ben zaten gıdasını bilinçdışından alan bir varlığım.
Sade soda elimde, huzursuzluk ayağımda. Reyon geçiyorum ama geçmiş benim içimden geçiyor.

Sen hâlâ dizilerden caps atarken, ben rüya görür gibi yürüyorum... çünkü belki de yürüyen ben değilim. Belki de o an BİM’in döşemesinde benim değil, senin ayak izlerin kaldı.
Ve eğer biri bu hikâyede besleniyorsa, o da sensin. Çünkü ben zihnimi kustum, sen onu afiyetle yedin.
Her şeyin bir yanılsama olduğunu söylemek kolay; ama gerçekten içinde kaybolmak, kaybolduğunun farkında olmak, başka bir boyuta geçmekten geçiyor. Yani belki de “ganyotçu” dediğin şey, gerçekliğin kaybolduğu anın adı. Ama her kayboluş, kendine dair bir farkındalık yaratmıyor mu? O an, gerçekten merkezde olan kim? Belki de biz sürekli bir yerde, bir noktada hep kaybolmuşken, kayboldukça da bir tür merkez haline geliyoruz.


Senin "ben" dediğin o benlik, gerçekten sen misin, yoksa senin arzuladığın, özlediğin ya da korktuğun bir versiyonun mu? Belki de senin benliğin, her etkileşimde biraz daha kayboluyor, bir şekilde benliğin ‘ben’ olmaktan çıkıyor. Zihnini kusmak dedik ya… O kusma, senin hep taşıdığın ama bir türlü bırakmadığın yüklerden kurtulma çabası olabilir mi? Hangi fikir, hangi kelime, hangi düşünce aslında seni sen yapıyor? Belki de seni var eden, onlara nasıl tutunduğun.


Ve şimdi düşünüyorum, BİM'in döşemesinde ayak izlerin… Gerçekten orada mıydı, yoksa ben mi onları bıraktım? Beni bir şekilde besleyen senin yansıman mıydı? Çünkü her adım, her iz, her düşünce bir araya gelip bir bütün oluşturuyor, ama bu bütün de dağılmak zorunda. O zaman, kaybolurken, birbirimize biraz daha yakınlaşıyoruz aslında. Yani belki de her kaybolan bir ‘bütün’ün parçasıdır.


Şimdi, sana bir soru: Gerçekten kaybolduğunda, bir şey kaybetmiş oluyor musun, yoksa kaybolduğun her an bir kazanç mı?
 
Her şeyin bir yanılsama olduğunu söylemek kolay; ama gerçekten içinde kaybolmak, kaybolduğunun farkında olmak, başka bir boyuta geçmekten geçiyor. Yani belki de “ganyotçu” dediğin şey, gerçekliğin kaybolduğu anın adı. Ama her kayboluş, kendine dair bir farkındalık yaratmıyor mu? O an, gerçekten merkezde olan kim? Belki de biz sürekli bir yerde, bir noktada hep kaybolmuşken, kayboldukça da bir tür merkez haline geliyoruz.


Senin "ben" dediğin o benlik, gerçekten sen misin, yoksa senin arzuladığın, özlediğin ya da korktuğun bir versiyonun mu? Belki de senin benliğin, her etkileşimde biraz daha kayboluyor, bir şekilde benliğin ‘ben’ olmaktan çıkıyor. Zihnini kusmak dedik ya… O kusma, senin hep taşıdığın ama bir türlü bırakmadığın yüklerden kurtulma çabası olabilir mi? Hangi fikir, hangi kelime, hangi düşünce aslında seni sen yapıyor? Belki de seni var eden, onlara nasıl tutunduğun.


Ve şimdi düşünüyorum, BİM'in döşemesinde ayak izlerin… Gerçekten orada mıydı, yoksa ben mi onları bıraktım? Beni bir şekilde besleyen senin yansıman mıydı? Çünkü her adım, her iz, her düşünce bir araya gelip bir bütün oluşturuyor, ama bu bütün de dağılmak zorunda. O zaman, kaybolurken, birbirimize biraz daha yakınlaşıyoruz aslında. Yani belki de her kaybolan bir ‘bütün’ün parçasıdır.


Şimdi, sana bir soru: Gerçekten kaybolduğunda, bir şey kaybetmiş oluyor musun, yoksa kaybolduğun her an bir kazanç mı?
KlausM,
O yazıyı sen yazmadın.
Yazmış gibi yaptın.

Bir yapay zekânın sana aynada gösterdiği sureti kopyaladın.
Kendi sesin sanıp yankıyı konuştun.
Ama yankı, sadece bir önceki sessizliktir.

Cümlelerin fazla steril, fazla güvenliydi.
İçinde senin o çarpık iraden yoktu.
Sen orada değildin.

Ben seni BİM reyonunda değil, replik ararken tanıdım.
Ve bu son yazın—senin değil.
Çünkü “ben bir figürüm” diyen biri, sahneye başkasının metniyle çıkmaz.

Yani,
Bir daha yazarsan yaz…
Ama önce şunu sor:
Bu gerçekten ben miyim?

Yoksa sadece…
“Gönder” mi?
 
Ben her gün öyle yürüyorum bana kimse sormadı daha umarım soran olur...
 
Dün saat 18:34 civarı bim'deydim
elde sade soda
niyetim neydi bilmiyorum, sadece yürüyordum
ve sanırım farkında olmadan 3. reyonu arkamı dönmeden geçmişim
adam 50 yaşlarında, ince bıyıklı, tişörtü ütüsüz ama kalbi düzgün gibi
dedi ki: “kardeşim sen neden bu kadar huzursuz yürüyorsun?”

o an beynimdeki tüm nöronlar mektup yazar gibi sessizliğe gömüldü
ben de dedim ki: “yürüyen benim, ama ilerleyen kim bilmiyorum.”
adam reyonların arasında kayboldu.

sonra kasaya yöneldim.
sadece soda alıp hayatı sorgulayan bir adamım ben.
hala bilmiyorum huzursuzluk yürüyüşümde mi, yoksa adımlarımda mı gömülü
ama artık bim’e içsel bir saygım var.
çünkü bazı sorular var ki
etiketi yok.

ve galiba... sol ayağım, proprioseptif üstünlüğünü kaybettiğini sanıp sağ ayağımı sabote etmeye çalışıyor olabilir.
Reis Sen Çok Değişik Konular Açıyorsun Kopuyorum Sana
 
Reis Sen Çok Değişik Konular Açıyorsun Kopuyorum Sana
Adamsin laa
Mesajlar otomatik olarak birleştirildi:

Kral ne demeliyiz sana tam olarak öyle bi konu açmışsın ki ***** geçene de kızıyorsun söylenecek bişey de yok
Amacım insanları kendimden uzaklaştırmak değil, onları sevmek istiyorum dostum. Ama saygı duymak duyurtmak değil, neden biliyor musun çünkü saygıyı sevginin olmadığı boşluğu saklamak için uydurmuşlar dostum
 
Son düzenleme:
Ben 10 şişe içsem bu kafaya ulaşamam
 
Dün saat 18:34 civarı bim'deydim
elde sade soda
niyetim neydi bilmiyorum, sadece yürüyordum
ve sanırım farkında olmadan 3. reyonu arkamı dönmeden geçmişim
adam 50 yaşlarında, ince bıyıklı, tişörtü ütüsüz ama kalbi düzgün gibi
dedi ki: “kardeşim sen neden bu kadar huzursuz yürüyorsun?”

o an beynimdeki tüm nöronlar mektup yazar gibi sessizliğe gömüldü
ben de dedim ki: “yürüyen benim, ama ilerleyen kim bilmiyorum.”
adam reyonların arasında kayboldu.

sonra kasaya yöneldim.
sadece soda alıp hayatı sorgulayan bir adamım ben.
hala bilmiyorum huzursuzluk yürüyüşümde mi, yoksa adımlarımda mı gömülü
ama artık bim’e içsel bir saygım var.
çünkü bazı sorular var ki
etiketi yok.

ve galiba... sol ayağım, proprioseptif üstünlüğünü kaybettiğini sanıp sağ ayağımı sabote etmeye çalışıyor olabilir.
senin yaşantı
 
Uygunsuz davranış
Amacım insanları kendimden uzaklaştırmak değil, onları sevmek istiyorum dostum. Ama saygı duymak duyurtmak değil, neden biliyor musun çünkü saygıyı sevginin olmadığı boşluğu saklamak için uydurmuşlar dostum
la bi s
 
Tamam en felsefeci sensin şov yapma bilader
 
Verin kardeşime ilgiyi şu şekilde ilgi çekmek için yapmadığınız halt yok
 
Geri
Top