@𝐊𝐞𝐫𝐞𝐦 açıklayabilir misiniz
Rivayete göre bir kavim, Medine'ye gelip Müslüman olduklarını açıkladıktan bir süre sonra Medine'den sıkıldıklarını bahane ederek çöle çıkmak için Hz. Muhammed'den izin istemişler. Çöle çıkınca aşama aşama müşriklerin safhına Mekke'ye göçmüşler. Onların yanında bulunmuşlar, yardım etmişler. Kısacası hicret etmişler lakin Allah yolunda değil, küfür yolunda. Ayetlerdeki "Allah yolunda hicret edinceye kadar" diye belirtilmesi bu sebepten. Kastı ise tekrar samimi birer Müslüman olmaları. Müslümanlar da bu Mekke'ye kaçanların Müslüman olup olmadığı, savaş vaktinde nasıl bir muamele yapılmasının gerektiği hakkında ihtilafa düşmüşler.
Evet, gelip şehadet edip Müslüman olduklarını açıkladılar ama ondan sonra neden bir müşrik edasıyla müşriklerle içli dışlı oldular? Ne yapmamız gerek? Sahabe bu konu hakkında ikiye ayrılıyor. Bir kısım onlar hâlâ Müslümanlar diyor, bir kısım münafıklar diyor. Nisa/88-90 bu sebepten iniyor. Bunların aslında münafık oldukları açıklanarak savaş hukuku ile ilgili bazı hükümler genel çerçeveden tebliğ ediliyor:
Size ne oluyor da münafıklar hakkında ikiye bölünüyorsunuz? Hâlbuki kendileri hak ettikleri için Allah onları küfre geri çevirmiştir. Allah’ın saptırdıklarını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdıkları için asla doğruya yol bulamazsın.
Kendileri nasıl inkâr etmişlerse sizin de öyle inkâr etmenizi, böylece onlara eşit ve benzer hale gelmenizi isterler. (İman edip) Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.
Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumla ilişki içinde olanlar yahut sizinle de kendi kavimleri ile de savaşmayı içlerine sindiremeyip size sığınanlar müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle mutlaka savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse Allah size, onların aleyhine bir yola girme hakkı vermemiştir.
Kısacası "O münafıklar hakkında neden iki gruba ayrılıyorsunuz?" diyor Allah. Onlar, kazandıkları küfür ve günahlar sebebiyle tersine çevrilip reddedilmiş. Daha sonra ekliyor. "Siz, Allah'ın sapıklığa düşürdüğü kimselere hidayet vermek mi istiyorsunuz? Halbuki Allah, her kimi sapıklığa düşürürse yani kimde sapıklığı yaratırsa kimse onun için doğru bir yol bulamaz." Sahabenin bir kısmının onları Müslüman sanması isabetsizdir. Onlar, münafıktır. Onlar, kendileri nasıl kâfirler ise siz de öyle kâfir olasınız da hepiniz kâfirlikte eşit olasınız diye arzu etmektedirler. Kalpleri mühürlenmiştir. Bu yüzden onlar, samimi bir şekilde Allah yolunda hicret edinceye ve bu şekilde imanlarını ispatlayıncaya kadar içlerinden dostlar edinmeyiniz. Eğer onlar, Allah yolunda doğru dürüst hicret etmekle imanlarını açıklamaktan çekinirlerse onları tutunuz ve bulduğunuz yerde öldürünüz. Onlardan ne bir dost, ne bir yardımcı tutmayınız. Tamamen onlardan sakınınız.
Daha sonra da dokunulmaması, öldürülmemesi gereken istisnaları sıralıyor Allah. İlki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunanlar. Eğer kişi, sizinle savaş durumunda olan kavmi terk edip savaş durumunda olmayan bir kavmin anlaşma ve güvencesine katılırsa o kavimle yaptığınız anlaşmanın hükmüne tabi olur. İkincisi, ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelenler. Bu kişiler, kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sindirememişlerdir. Ne lehinizde, ne aleyhinizde savaşa karışmak istemezler. Tarafsız kalmak isterler. Bunlar da korunmuşlardır.
Daha sonra Allah, "Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse sizin için onlar aleyhine bir yol verilmemiştir." diyor. Bizden çekinirler, savaşmaya girişmezler ve barışarak bize boyun eğerlerse artık bunlar aleyhinde Allah bize hiçbir yol vermemiştir. Onları ne öldürmeye, ne de herhangi bir saldırıya uğratmaya hak ve yetkimiz yoktur. Savaştan sakınmakla barışmayı istemeleri, saldırıdan korunmalarına yeterli bir sebeptir.
Örnek vererek özetleyelim. Kureyş müşrikleri ile Müslümanların savaştığını farz et. Kureyş'ten savaşmak istemeyen bazıları halihâzırda Müslümanların barış içerisinde olduğu X kavmine sığınırsa o kavim ile yaptığımız barış hükmüne tabi olur. Öldürülmez. Yahut Kureyş'ten biz Müslümanlara gelip tarafsızlığını beyan eden, barış isteyen, savaşmak istemeyen biri olursa o da öldürülmez. Savaşlar için hükümlerdir bunlar. Gördüğün her münafığı, yahudiyi, kâfiri bulduğunuz yerde öldürün diye bir şey yoktur. Bu ayeti bağlamından koparmak olur. Zira, Allah Mümtehine suresi 8. ve 9. ayetlerinde bu konuya ilişkin hükmü söylemiştir.
Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.
Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.
Siyere baktığın zaman da Hz. Muhammed'in müşriklerle, ehl-i kitapla yani Müslüman olmayanlarla anlaşmalar yaptığını görürsün. Yaşam alanlarına karışmamıştır. Medine'ye ilk geldiği gibi Medine Sözleşmesini imzalatmıştır. Yahudilerin din özgürlüğü sağlanmış, asla zulmedilmemiştir. Barış ortamı oluşmuştur, beraberce yaşanmıştır. Zaman içerisinde pek çoğu Müslüman olmuştur zaten. İddia edildiği gibi şehadet getirmeyen ivedilikle kılıçtan geçirilmiyor. Dinsizlerin cahilane yorumlarından biri.
Fakat siyere baktığında tek bunu, barış ortamını görmezsin. Yalnızca çiçek, böcek, tozpembe bir şey değildir İslam. Düşmanlık edene, zulmünü sürekli ikrar edene, İslam'a saldıranlara müsamaha gösterilmemiştir. Öldürülmüştür. En ufak bir sığınma, barış, tarafsızlık, yardım, bağışlanma talebi gösterene de merhamet edilmiştir. Barış yaptığımız, karışmadığımız kavimler bize barışla gelmiştir. Savaştığımız kavimler bize her türlü küfürde, zulümde ve İslam düşmanlığında bulunmuştur.