Lise çağında, derslerini iyi tutmaya çalışan ve kendince tutan bir erkeğim ben. Teknolojiyle çok ilgilenirim, bilgisayar ve oyunlar hayatımın ayrılmaz bir parçası ama fit kalmaya da özen gösteririm. Babam, ben okuma yazmayı öğrendikten 1 sene sonra içeri girdi. Kaç sene olmuş siz hesaplayın.
Zaten onu görmemeye alışıktım, gittiğinde de yanında değildim. Alışıklığımdan malum, içeride olduğu seneler boyunca da çok özlemedim. Tabi babasız yaşamanın sıkıntılarıyla da her zaman karşılaşıyordum. Yaşım küçüktü ve annem vardı, insanların annemi ve beni “başımızda erkek olmadığı için” her yönden ezmesi çok derinden üzdü tabii ki. Zira, eziklenmeyi hiç sevmem. Bazı insanlar kendilerini, başka erkek olmayan yerde tek reis falan zannediyor, triplere giriyor.
Mecburen dedem ve ninemle de muhattap oldum. Annem babam gibi oldular ama biliyorsunuz eski kuşağı, onlarla yaşamak ve uğraşmak en büyük eziyetten daha beter. Seni durduk yerde deli edebiliyorlar.
Bir de kardeşim var, evlere şenlik(!) Babası yerine ben vardım. Ömrümü tüketti, halen daha tüketiyor. Çok da konuşmak istemiyorum ama üstümdeki yükün neredeyse %60’ını o oluşturuyor. Nasıl bir çocuk olduğunu siz düşünün. Bunlar öyle ergenlikte oluşup geçecek anlaşmazlıklar da değil ha, bunu bilip yorumlayın.
Eskiden bu musibetleri pek kafama takmazdım açıkçası, küçüklüğün verdiği bir şey de olabilir. Sevgilisinden ayrılan bir velet bile benden daha fazla mutsuzdu öyle söyleyeyim. Tırnağı kırılsa kendi sıkıntıları yüzünden başkalarına sert yapan dandikler piyasadayken, ben asla ama asla dışarıya yansıtmadım.
Lise beni her anlamda çok yordu ve üzdü. Her anlamda aşağılanmak ve yapılı olmama rağmen sakinliğim ve özgüvensizliğim yüzünden fiziksel/sözel şiddete uğradım. Şiddet derken kimse toplanıp beni dövmüyordu veya hakaret etmiyordu. Kendi egolarını tatmin etmek için “şaka” niyetine vuruyorlardı veya kırıcı laflar söylüyorlardı.
Şu an öyle bir problem yaşamıyorum ancak akıl başta olmak üzere genel sağlığımı kaybetmeye başladığımı düşünüyorum. 8 saat okul ve üstüne aşırı zorlayıcı yazılılar, kardeşim, yalnızlık, parasızlık binince kendimi çok kötü hissetmeye başladım. Hep dalgınım. Hani insan arada bir keyifli şekilde dalar ya, işte benim hayatım dalmakla geçiyor şaka yapmıyorum. Şu an bunu yazarken bile dalık durumdayım. Gözüm açık ama aynı zamanda kör bir şekilde oturup düşünüyorum. Daima düşünüyorum. İnanılmaz yorgunum. Çevremdeki insanlar bana adeta azap çektiriyor. Kimse normal değil. Yaşadığım şehire ve insanlarına sövmeden günüm geçmiyor. Bir mekana girmek istiyorum, süzgeç tipli elemanlar beni baştan aşağı süzüp tecavüz edecekmiş gibi baktığı için vazgeçiyorum. Böyle şehrin havasına suyuna teessüflerimi ileteyim
Sınıfta ego manyağı çocuklar var. Yok efendim kendisi çok olgunmuş yok efendim hayatında kız eli tutmayanlar olgun değilmiş cart curt. Millete habire manâ buluyor. Neymiş efendim kız meselesi yüzünden ağlamış çok depresifmiş babası ağlarken görmüş. Bunu duyunca iyice antipatim arttı, derdini seveyim diyemedim. Liseli birisi kız için niye üzülür bunu bana açıklayın.
Her neyse, son zamanlarda belli başlı sebeplerden dolayı akla hayale sığmayacak rüyalar görmeye başladım. Uyandığımda gerçekten öyle bir şey yaşamadığıma veya yapmadığıma şükrediyorum. Hapse düşmekten tutun öldürülmeye kadar her şey var ve rüyada yaptığım bazı şeyler gerçek hayatta bana kendimi sorgulatıyor. Acaba böyle bir şeye yatkınım da mı rüyasını görüyorum gibi. İyice paranoyak olmaya başladım, çoğu kişiye güvenemiyorum. Sokakta yürürken veya arabayla seyahat ederken “ya ölürsem, binlerce insan trafik kazasına uğruyor; ya benim de bu yoldan cesedim çıkarsa” tarzı düşüncelere dalıyorum.
Sadece anlatmak istedim çünkü özellikle etraftaki insanlardan nefret derecesinde sıkılmaya başladım.