Herhangi bir şeye inanmadan yaşamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Buna natüralist-materyalistler de katılabilir. En basitinden havada tuttuğun bir kalemin bıraktığında yere düşeceğine inanırsın. Yere düşeceğini olay gerçekleşmeden önce bilemezsin. Daha önce öyle süregelmiş bir olayın bundan sonra da öyle süregideceğinin bir kanıtı yok. Dolayısıyla inançsız yaşamın mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden bence inanmadan bilmek mümkün değil. İnanmak o şeyi deneyimlemeye teşvik eder, ancak deneyimledikten sonra bilebilirsin.
İnanmayı başa tutturduktan sonra "neye inanmalıyım" kısmı bence tamamen deneyimlere dayanan bir vicdan meselesi. Hangi inanç sisteminin insanı yüksek erdemlere yönelttiğini, hangisinin vicdan problemlerine gerçek bir çözüm bulabildiğini, hangisinin gerçekten "ötelerden" gelmiş olma ihtimali taşıdığını bence ancak deneyimlerle bilebilirsin. Bu materyalizm de olabilir, spiritüalizm de, semavi dinler de.
Ben buna ek olarak insanın kendi kültürel tarihini de işin içine katıyorum. Çünkü benim hem biyolojimin hem de fikirlerimin genetik altyapısını oluşturan benim atalarımdı. Peki atalarımın kültürünün "insan" kavramına yaklaşım biçimi nasıl? Atalarım benimsediği inanç sistemini neden benimsedi, bu sistem onlara neleri kazandırdı, neleri kaybettirdi? Ben atalarımdan bağımsız olamam ancak onların benimsediği sistemi bu zamanın şartlarında reforme etmek, olgunlaştırmak, kemale erdirmek mümkün.