adidas
80+ Bronze
- Katılım
- 18 Ocak 2021
- Mesajlar
- 577
Dahası
1 ) İstanbul sözleșmesi nedir, tüm ülkelerin imzaladığı bir sözleșme midir?
2011 yılında Avrupa Konseyi tarafindan İstanbul’da imzaya açılan, ülkemizde 2014 yılında yürürlüğe giren kadinlara yonelik şiddeti önlemeyi amaçlayan uluslararasiı bir anlașmadır. Sözleșmeyi Rusya, Azerbaycan, Birleșik Krallık, Ukrayna, Bulgaristan, Polonya, İngiltere, Macaristan gibi birçok ülke ya baştan hiç imzalamamıș ya imzalamasına rağmen parlamentoda onaylamamıș ya da geçtiğimiz günlerde sözleșmeden geri çekilme kararı almıştır.
2) İstanbul Sözleșmesi'nin arkasında yatan felsefe nedir?
İstanbul Sözleșmesi postyapısalcılık denilen bir felsefe ile yazılmıştır. Bu felsefeye inananlar, insanın toplumsal bir varlık olduğunu bu yüzden hayata dair tüm bilgi ve kabullerimizin sonradan oluştuğunu böylece değiștirilebileceğini savunurlar. Bu yüzden bu felsefeye göre toplumun insanlara yüklediği kimlikler, roller, ahlaki kurallar değiștirilebileceği gibi cinsiyetlere yüklediği rollerde değistirilebilir. Mesela bu düşünceyi savunanlara göre bir insanin biyolojik olarak erkek doğması onu erkek olarak kabul etmemizi gerektirmez.
3) İstanbul Sözleșmesi'ndeki toplumsal cinsiyet eşitliği nedir?
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı İstanbul sözleșmesinin merkezinde yer alan bir kavramdır.
Sözleșmenin 3. Maddesinde, ”Toplumsal cinsiyet kadınlar ve erkekler için toplum tarafindan uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler anlamına gelir." şeklinde tanımlanmıștır. Feminist gruplara göre cinsiyet ikiye ayrılır. Biri doğuştan sahip olduğumuz biyolojik cinsiyetimiz, diğeri de ailemizin ve toplumun bize öğrettiği toplumsal cinsiyettir. Bu anlayışa göre sosyal hayattaki erkeklik rolleri kadınlara, kadın rolleri de erkeklere yüklenebilir. Mesela bir baba kendi çocuğunu doğurabileceği gibi bir anneanne kendi torununu doğurabilir.
4) İstanbul Sözleșmesi’ndeki șiddet tanımı belirsiz midir?
Sözleșmenin 3. Maddesinin tanımlar kısmında “Kadına karşı şiddet: kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ızdırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıștır. Burada yer alan “psikolojik” ve “ekonomik” şiddetin veya “ızdırap” kelimesinin kapsamı belirsizdir. Bu tarz ifadeler kişiden kişiye değişebileceği için suistimal edilmeye açık kelimelerdir. Örneğin; Erkeğin eşine sesini yükseltmesi ya da çocuğa bakmasını istemesi şiddet kapsamına girebilmektedir.
Sözleşmeye göre, kadın bunları kocasına yaptığında şiddet sayılmayacak ancak erkek karısına yaptığında şiddet sayılacaktır. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada bir kişinin eşinin kıyafetlerine karışması ya da Facebook, Twitter hesaplarına karıșması da şiddet olarak tanımlanmıştır.
5) İstanbul Sözleșmesi Eșcinselliği ve Pedofiliyi meșrulaștırılıyor mu?
Sözleşmenin 4. Maddesinde “Taraf Devletler bu Sözleșme’nin hükümlerinin,(...) cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır..” denmiştir. Buradaki “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” kavramları ile eşcinsellik ve pedofili gibi her türlü cinsel eğilim güvence altına alınmış oluyor. Örneğin sözleşmedeki şiddet tanımı belirsiz olduğu için bu sözlesmenin aile kurumuna zarar verdigini söylemek bile, eșcinsellere yönelik şiddet kapsamına girebilmektedir.
Sözleşmenin 3. Maddesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da “kadın” olarak tanımlamaktadır. Yani 18 yaşının altındaki küçük bir kızın rızasıyla gerçekleşecek cinsel birliktelik “çocuk istismarı” olarak gorülmeyecektir. Aynı zamanda 18 yaşın altındaki küçük bir kız kadın olarak kabul edildiği için babası kızına bağırır yahut kızarsa bu da kadına yönelik şiddet olarak sayılacaktır.
6) İstanbul Sözleșmesi; inançlarımızı, geleneklerimizi ve ahlaki değerlerimizi ortadan kaldırmayı mı amaçlıyor?
Sözleșmenin 12. Maddesinde “Taraflar(...) kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klișeleșmiș rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiștirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” denmekte.
Buradaki “kadın ve erkeklerin rollerine dair tüm geleneklerin ve uygulamalarin kökünün kazınması“ ifadesi aslında bu topraklardaki tüm inanç ve geleneklerinin kökünün kazınması amaçladığını göstermektedir. Çünkü kültürümüzde ve inanç geleceğimizde aile kurumu kutsal sayılmış ve toplumun temeli kabul edilmiştir.
7) İstanbul Sözleșmesi Uygulanmıyor Muydu?
Sözleşme 2011 yılında imzalanıp 2014 yılında yürürlüğe girmiş olsa da bu sözleşmeye dayandırılarak çıkartılan 6284 numaralı kanun 2012 yilinda yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre kadının beyanı esas kabul ediliyor ve mahkemede hicbir delil sunmaksızın erkeğin ceza alması sağlanabiliyor. Örneğin erkek karısından yemek yapmasını ister ve kadin bunu reddedip kocasını şikayet ederse, kocası suç işlemiş sayılıyor.
Çünkü İstanbul sözleșmesine göre “yemek yapmak” toplumda kadına biçilmiş rollerden sayılıyor . Böylelikle erkek evinden uzaklaștırılabiliyor. Bu kanun sebebiyle son beş yılda 2 milyondan fazla erkek evinden uzaklaştırılma cezası aldı.
8 ) Sözleșme kaldırıldı kadına şiddet artacak mı?
2011 yılında sözleşme imzalandı = Öldürülen kadın 121
2012 yılında 6284 numaralı kanun çıkarıldı = Öldürülen kadın 210
2014 yılında sözleșme yürürlüğe girdi = öldürülen kadın 294
Aynı zamanda 6284 kanunun çıkarılması ile, şiddet davalarında artış gözlemlenmiş ve istatistiklere göre 2017'de 207.233 dava görülmüştür.
9 ) İstanbul Sözleșmesi şiddetin diğer sebeplerini yok mu sayıyor?
Sözleșme kadına yönelik şiddeti sadece Toplumsal Cinsiyet üzerinden açıklamaktadır. Sözleșmenin giriş bölümünde de “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliği toplumsal cinsiyete dayanmaktadir.” ifadesine yer veriliyor. Yani sözleșme kadına şiddet sebebini sadece toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmamasına bağlanmaktadır. Halbuki istatistiklere bakıldığında yalnız kadına karşı şiddetin değil her türlü şiddet vakasının daha büyük sebepleri bulunduğu görülecektir.
Örneğin Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırmada, Finlandiya’daki bütün cinayetlerin yaklaşık %65’inin, İsveç’te ise bütün cinayetlerin yaklaşık yarısının güçlü bir şekilde alkolle ilişkili olduğu belirtilmiştir. Birleşik Krallık alkol çalışmaları enstitüsü İrlanda’da tüm şiddet vakalarının %40 onun alkol etkisi altında gerçekleştiğini ifade etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü araştırmasına göre de Avusturalya’daki tüm aile içi şiddet vakalarının %36’sının alkol etkisinde gerçekleştiği gösterilmiştir. Yine Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye de dahil yaptığı araştırmaya göre cinayetlerin %85, Irza tecavüzlerin %50, Şiddet olaylarının %50, Trafik kazalarının %60, Kadına şiddet olaylarının %70 oranında en etkili unsuru veya sebebi Alkoldür.
Yani İstanbul Sözleşmesinin şiddetin bu büyük sebeplerini görmezden geldiği ve gelenekleri, inançları, erkekleri günah keçisi ilan etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
10 ) İstanbul Sözleșmesini kim, neden destekliyor?
Türkiye’de ki KAOS LGBT derneğinin yayınladığı Fon Rehberine göre Batılı devletlerin yanı sıra Rockefeller Vakfi, birçok ülkede sokak hareketlerini organize eden Açık Toplum Vakfı ve Ford Vakfı gibi küresel sermayenin önde gelenlerinin, eșcinsel dernekleri ve İstanbul Sözleșmesinin destekleri görülecektir. Peki küresel sermaye neden aile kurumuna karşı çalışmaları destekliyor?
2011 yılında Avrupa Konseyi tarafindan İstanbul’da imzaya açılan, ülkemizde 2014 yılında yürürlüğe giren kadinlara yonelik şiddeti önlemeyi amaçlayan uluslararasiı bir anlașmadır. Sözleșmeyi Rusya, Azerbaycan, Birleșik Krallık, Ukrayna, Bulgaristan, Polonya, İngiltere, Macaristan gibi birçok ülke ya baştan hiç imzalamamıș ya imzalamasına rağmen parlamentoda onaylamamıș ya da geçtiğimiz günlerde sözleșmeden geri çekilme kararı almıştır.
2) İstanbul Sözleșmesi'nin arkasında yatan felsefe nedir?
İstanbul Sözleșmesi postyapısalcılık denilen bir felsefe ile yazılmıştır. Bu felsefeye inananlar, insanın toplumsal bir varlık olduğunu bu yüzden hayata dair tüm bilgi ve kabullerimizin sonradan oluştuğunu böylece değiștirilebileceğini savunurlar. Bu yüzden bu felsefeye göre toplumun insanlara yüklediği kimlikler, roller, ahlaki kurallar değiștirilebileceği gibi cinsiyetlere yüklediği rollerde değistirilebilir. Mesela bu düşünceyi savunanlara göre bir insanin biyolojik olarak erkek doğması onu erkek olarak kabul etmemizi gerektirmez.
3) İstanbul Sözleșmesi'ndeki toplumsal cinsiyet eşitliği nedir?
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı İstanbul sözleșmesinin merkezinde yer alan bir kavramdır.
Sözleșmenin 3. Maddesinde, ”Toplumsal cinsiyet kadınlar ve erkekler için toplum tarafindan uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler anlamına gelir." şeklinde tanımlanmıștır. Feminist gruplara göre cinsiyet ikiye ayrılır. Biri doğuştan sahip olduğumuz biyolojik cinsiyetimiz, diğeri de ailemizin ve toplumun bize öğrettiği toplumsal cinsiyettir. Bu anlayışa göre sosyal hayattaki erkeklik rolleri kadınlara, kadın rolleri de erkeklere yüklenebilir. Mesela bir baba kendi çocuğunu doğurabileceği gibi bir anneanne kendi torununu doğurabilir.
4) İstanbul Sözleșmesi’ndeki șiddet tanımı belirsiz midir?
Sözleșmenin 3. Maddesinin tanımlar kısmında “Kadına karşı şiddet: kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ızdırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıștır. Burada yer alan “psikolojik” ve “ekonomik” şiddetin veya “ızdırap” kelimesinin kapsamı belirsizdir. Bu tarz ifadeler kişiden kişiye değişebileceği için suistimal edilmeye açık kelimelerdir. Örneğin; Erkeğin eşine sesini yükseltmesi ya da çocuğa bakmasını istemesi şiddet kapsamına girebilmektedir.
Sözleşmeye göre, kadın bunları kocasına yaptığında şiddet sayılmayacak ancak erkek karısına yaptığında şiddet sayılacaktır. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada bir kişinin eşinin kıyafetlerine karışması ya da Facebook, Twitter hesaplarına karıșması da şiddet olarak tanımlanmıştır.
5) İstanbul Sözleșmesi Eșcinselliği ve Pedofiliyi meșrulaștırılıyor mu?
Sözleşmenin 4. Maddesinde “Taraf Devletler bu Sözleșme’nin hükümlerinin,(...) cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır..” denmiştir. Buradaki “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” kavramları ile eşcinsellik ve pedofili gibi her türlü cinsel eğilim güvence altına alınmış oluyor. Örneğin sözleşmedeki şiddet tanımı belirsiz olduğu için bu sözlesmenin aile kurumuna zarar verdigini söylemek bile, eșcinsellere yönelik şiddet kapsamına girebilmektedir.
Sözleşmenin 3. Maddesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da “kadın” olarak tanımlamaktadır. Yani 18 yaşının altındaki küçük bir kızın rızasıyla gerçekleşecek cinsel birliktelik “çocuk istismarı” olarak gorülmeyecektir. Aynı zamanda 18 yaşın altındaki küçük bir kız kadın olarak kabul edildiği için babası kızına bağırır yahut kızarsa bu da kadına yönelik şiddet olarak sayılacaktır.
6) İstanbul Sözleșmesi; inançlarımızı, geleneklerimizi ve ahlaki değerlerimizi ortadan kaldırmayı mı amaçlıyor?
Sözleșmenin 12. Maddesinde “Taraflar(...) kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klișeleșmiș rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiștirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” denmekte.
Buradaki “kadın ve erkeklerin rollerine dair tüm geleneklerin ve uygulamalarin kökünün kazınması“ ifadesi aslında bu topraklardaki tüm inanç ve geleneklerinin kökünün kazınması amaçladığını göstermektedir. Çünkü kültürümüzde ve inanç geleceğimizde aile kurumu kutsal sayılmış ve toplumun temeli kabul edilmiştir.
7) İstanbul Sözleșmesi Uygulanmıyor Muydu?
Sözleşme 2011 yılında imzalanıp 2014 yılında yürürlüğe girmiş olsa da bu sözleşmeye dayandırılarak çıkartılan 6284 numaralı kanun 2012 yilinda yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre kadının beyanı esas kabul ediliyor ve mahkemede hicbir delil sunmaksızın erkeğin ceza alması sağlanabiliyor. Örneğin erkek karısından yemek yapmasını ister ve kadin bunu reddedip kocasını şikayet ederse, kocası suç işlemiş sayılıyor.
Çünkü İstanbul sözleșmesine göre “yemek yapmak” toplumda kadına biçilmiş rollerden sayılıyor . Böylelikle erkek evinden uzaklaștırılabiliyor. Bu kanun sebebiyle son beş yılda 2 milyondan fazla erkek evinden uzaklaştırılma cezası aldı.
8 ) Sözleșme kaldırıldı kadına şiddet artacak mı?
2011 yılında sözleşme imzalandı = Öldürülen kadın 121
2012 yılında 6284 numaralı kanun çıkarıldı = Öldürülen kadın 210
2014 yılında sözleșme yürürlüğe girdi = öldürülen kadın 294
Aynı zamanda 6284 kanunun çıkarılması ile, şiddet davalarında artış gözlemlenmiş ve istatistiklere göre 2017'de 207.233 dava görülmüştür.
9 ) İstanbul Sözleșmesi şiddetin diğer sebeplerini yok mu sayıyor?
Sözleșme kadına yönelik şiddeti sadece Toplumsal Cinsiyet üzerinden açıklamaktadır. Sözleșmenin giriş bölümünde de “Kadına karşı şiddetin yapısal özelliği toplumsal cinsiyete dayanmaktadir.” ifadesine yer veriliyor. Yani sözleșme kadına şiddet sebebini sadece toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmamasına bağlanmaktadır. Halbuki istatistiklere bakıldığında yalnız kadına karşı şiddetin değil her türlü şiddet vakasının daha büyük sebepleri bulunduğu görülecektir.
Örneğin Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırmada, Finlandiya’daki bütün cinayetlerin yaklaşık %65’inin, İsveç’te ise bütün cinayetlerin yaklaşık yarısının güçlü bir şekilde alkolle ilişkili olduğu belirtilmiştir. Birleşik Krallık alkol çalışmaları enstitüsü İrlanda’da tüm şiddet vakalarının %40 onun alkol etkisi altında gerçekleştiğini ifade etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü araştırmasına göre de Avusturalya’daki tüm aile içi şiddet vakalarının %36’sının alkol etkisinde gerçekleştiği gösterilmiştir. Yine Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye de dahil yaptığı araştırmaya göre cinayetlerin %85, Irza tecavüzlerin %50, Şiddet olaylarının %50, Trafik kazalarının %60, Kadına şiddet olaylarının %70 oranında en etkili unsuru veya sebebi Alkoldür.
Yani İstanbul Sözleşmesinin şiddetin bu büyük sebeplerini görmezden geldiği ve gelenekleri, inançları, erkekleri günah keçisi ilan etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
10 ) İstanbul Sözleșmesini kim, neden destekliyor?
Türkiye’de ki KAOS LGBT derneğinin yayınladığı Fon Rehberine göre Batılı devletlerin yanı sıra Rockefeller Vakfi, birçok ülkede sokak hareketlerini organize eden Açık Toplum Vakfı ve Ford Vakfı gibi küresel sermayenin önde gelenlerinin, eșcinsel dernekleri ve İstanbul Sözleșmesinin destekleri görülecektir. Peki küresel sermaye neden aile kurumuna karşı çalışmaları destekliyor?
Son düzenleme: