Neler Yeni

Velosipet ile Bir Hatıra

-Akın Taşkan-

80+ Silver
Katılım
24 Şubat 2021
Mesajlar
4,873
Dahası  
Reaksiyon skoru
3,843
Konum
tuh ya
İsim
Akın Taşkan
(Zamanında yazdığım bir anı yazısıdır.)

10. sınıfın ilk ara tatili olması lâzım. Ceviz toplamak için memleketteyiz. Babam, ben, halam ve ceviz ağaçlarına tırmanıp sopayla cevizleri aşağı atacak olan bir adam... Traktörle sabahleyin yola çıkıveriyoruz. Lâkin halam istemiyor traktöre binmemi. Bu traktör denen gaddar araç tek kişinin binmesi için tasarlanmıştı. Tabii çamurluklarına oturarak yolculuk etmek ise gayriresmî olarak herkesçe kullanılan bir yöntemdi. İşte halam zamanında dedemle tarladan dönerken çamurluktan düşmesin, traktör üstünden geçmesin mi? Kocaman delik açılmıştı halamın bacağında, çok küçüktüm tam hatırlamıyorum o zamanları. Tek hatırladığım, o deliğe soksalar beni sığardım.

İşte bu yüzden oturmamı istemedi benim çamurluğa, kendisi oturdu o ayrı mevzu. Babamla halam önde traktörde, ben ise arkada dedemden kalan bisikletle yola koyuldum. Sabah namazından sonra yaptığımız kahvaltının ardından koyulduğumuz yoldan dönerken akşam ezanı okunuyordu. Arada beni eve ayran, ekmek, peynir, zeytin gibi kahvaltılıklar almaya; markete de fıstık, çekirdek, gofret gibi atıştırmalık almaya yolladıkları olmuştu. Bisikletimle gidip gelmiştim. Ve gerçekten insanın kendi aracının olmasının, bu araçla faydalı bir iş yapmasının verdiği hazzı yaşamıştım o sırada. Her seferinde “Keşke hep bir yere yollasalar, hep yollarda olsam bisikletimle.” diyordum. Ve açıkçası Güneş’in altında eğilerek yere düşmüş cevizleri toplamak pek iç açıcı bir etkinlik de değildi.



İşte akşam ezanı daha bitmeden eve vardığımızda babam römorktan az sayıda olan ceviz kasalarını indiriyordu. Satmak için değil, kendimiz için topluyorduk. Bu yüzden çok yoktu kasa... Ben de bu yüzden sanırım hiç gocunmadım kasaları babama taşıtmaktan. Dedim, “Ben bir petrolde velesbitin tekerini şişiriverem.” Şimdi dürüst olacağım, tabii ki günlük hayatta velespit değil bisiklet diyorum ama dedemin bisikletindeyken ağzım hep onun dediği gibi “velesbit” demeye kaçıyor.

Çıktım yola ama, aklımın ucundan bile geçmiyordu bu yolun bir serüven edasıyla beni saracağını.



Evimizin bulunduğu sokağın başında bir akaryakıt istasyonu vardı. Amacım oradan lastiğimin havasını doldurmak ve eve geri gitmekti. 5 dakikadan fazla sürmezdi. Ama işte talih benden yana olmayacak ki herhâlde, akaryakıt istasyonuna vardığımda su ve hava pompasının söküldüğünü gördüm. Masraf etmesin diye sökmüşlerdi belli ki. “Neyse ,tek istasyon burası değil ya?” dedim. Başladım tüm Geyve’nin akaryakıt istasyonlarını gezmeye...

Bir yerden sonra Geyve’den de çıktım, Taraklı yoluna girdim. Hiç bilmediğim yerlere gittim. Bir sürü akaryakıt istasyonundan geçtim ama hepsi de bana komplo kurmuş gibi sökmüşlerdi hava pompalarını. Ben de git git en sonunda bir lastikçiye denk geldim. Lastikçi olunca tabii hava pompası da vardı dükkânın. İzin istedim, Allah razı olsun al şişir dedi abi. Pompayı lastiğe sokmamla tüm caddenin irkilmesi bir oldu.

Şimdi burada büyük bir parantez açmak istiyorum. Ben bundan önce hiç gerçek bir araba pompası kullanmamıştım. Hep ya ayak pompalarından ya da akaryakıt istasyonlarındaki ayarlı hava pompalarından kullanmıştım. Bunlar da havayı alıştıra alıştıra, yavaş yavaş veren pompalardır. Bu pompa ise bir anda bastı havayı! Ben direkt çektim ama, zaten yıllardır değişmemiş lastik anında patlayıverdi.



Ne yapacağımı şaşırıp çıktım dükkândan. Bisikletin lastiği komple, boydan boya yarılmıştı. Bisikleti ilerletmek istediğimde yerinden çıkıyor, hem jantı yere değdiriyor hem de tekerleğin döneceği yeri doldurup dönmesini engelliyordu. Sonuç olarak, benim bisikleti taşımam gerekti.

Geldiğim yoldan geri dönmeye başladım. Ama bu sefer bisikletin üstünde değil, bisiklet benim üzerimdeydi. Şaka bir yana bisikleti ilk başlarda düzgünce tutuyordum. Ama bir yerden sonra eski Eska’nın demirinin altından giden fren telleri elimi kesmeye başladı. Bu sefer hakikaten bisikleti ben taşımaya başladım. Sırtlandım gidiyordum.



Ben böyle uğraşa durayım, yatsı okunmuştu. Hattâ ben bisikleti sırtlandığım zaman cemaat camiden çıkmaya başlamıştı. İşte tam o sırada bisikletiyle camiden çıkıp evine giden bir dayı beni görüp yanıma geldi. “Oğlum bu ne hâl? Bisiklet seni taşıyacak, sen onu değil” deyip kıkır kıkır gülmeye başladı. Normalde sinirlerimi hoplatırdın dayıcığım ama o an o kadar sinirim bozulmuştu ki çoktan, ben de gülerek cevap verdim sana. Biraz konuştuk, hâlimi anlattım. Dedi nereye gideceksin? Dedim, “Kaymakamlık binasını bilir misin? O sokakta işte.”. Başladı hemen söylenmeye, “Yav orası çok uzak oraya kadar böylen mi gidiverecen? Bunu popmaylan şişirek öylen get.” dedi, demesiyle fırlaması da bir oldu. İçimden diyorum, yahu patlak lastik şişer mi? Ama dayı bekle dediği için de bekledim durdum. Dayı da gitti gelmek bilmiyor. O giderken etrafta dükkânlar açıktı, dükkânlar kapandı dayı hâlâ ortada yok.

Neyse sonunda dayı geldi elinde pompa ile. Hiç inanmayarak patlak lastiği şişirmesine yardım ediyorum dayının. Sonra dayı da fark ediyor lastik patlak, şişmeyecek. Diyor, “Bak ben sana bir güzellik yapıvercem.” ve fırlıyor gene. Artık beklemek istemediğimden ben de arkasından fırlıyorum dayının. Evine gitti dayı, evinin altındaki garaja daha doğrusu. Garajdan eski bir FiatTürk çıkardı, kabinetli olanlarından. Traktörün hidroliklerine de birkaç tahta ile oluşturulmuş bir küçük römorkumsu bir şey koyduk ve bisikleti buraya yerleştirdik. Ardından da bir urganla pek de güven vermeyen bir şekilde bağladık. Ben de şoför koltuğunun arkasındaki sırt yaslama duvarının tepesine oturup ayağımla bisikleti kavrıyordum. Ama hidroliklerde arıza olacak ki biri diğerinden daha aşağıda kalıyordu. Bu yüzden yol boyunca ayağımla bisikleti zapt etmek bir hayli zor oldu.



Eve doğru giderken dayı bana bir sürü soru soruyordu ama traktörün sesinden bir gram bir şey anlamıyordum. “He he” deyip geçiştirmeye çalışıyordum. Bir yandan trafikte serseri mayın gibi gezdiğimiz için tüm arabalardan selektör ve korna yiyorduk. Tüm arabalar önümüze geçmeye çalışıyor, kimse arkamızda kalmak istemiyordu. Bir şekilde kazasız belasız eve vardık.



Eve vardığımızda annem pencereden kim geldi diye bakmış, Baktığında da karanlıktan kim olduğumuzu seçememiş ama traktörden Eşref Amca ile karısı sanmış bizi (Evet bu durumda Eşref Amcanın karısı ben oluyorum.). Halam söylemiş, o da aşağı inip direkt yemeğe davet etti hiç bizi görmeden. Sonra gördü bir “Ayh” çekti ama iş işten geçmişti. Sonra babam indi ve adamla uzun uzadıya konuştu. Ardından adam yemeğe geçelim mi dedi, kimse bir şey diyemedi çünkü direkt yemeğe davet etmiştik zaten adamı.

Adam da ama bir yedi bir yedi evi kuruttu vallahi. Helâli hoş olsun ama yani insan misafirlikte (Hele hiç bilmediğin bir yerde) böyle de yemez canım. Neyse sonra gitti sonunda adam.



Sonuç olarak, hiç bilmediğim ve tanımadığım bir dayı ile gerçekten uzun ve garip bir yolculuk yaşadım. Ve biliyor musunuz? İster inanın ister inanmayın ama, bisikleti ilk elimde taşırken aklımdan hep böyle bir yolculuk geçiyordu. Çok teşekkür ederim dayı...
 
Yeni mesajlar Yeni Konu Aç      

SON KONULAR

Forum istatistikleri

Konular
953,363
Mesajlar
8,652,889
Üyeler
150,261
Son üye
tufn7
Top Bottom