Neler Yeni

Yaşar Nuri Öztürk'ü nasıl bilirsiniz ?

Loading...

80+ Silver
Katılım
13 Temmuz 2022
Mesajlar
3,636
En İyi Cevap
1
Bazı kesimlerden çok fazla linç yağmuruna tutulmuş biri hatta kâfir olarak öldü diyorlar Sizin düşünceleriniz nedir?

Bir çok video kesitlerini izleyince söylediği kötü bir lafını görmedim
Hatta bir çok açıklamasında aynı fikirde olduğumuzu fark ettim.
 

Shix2x

80+ Bronze
Katılım
15 Ekim 2023
Mesajlar
1,871
Kurani Turkce ye cok mantikli sekilde cevirip anlatiyor. Kafir olduguna inanmiyorum hatta kendisine kafir diyenlere cok kizdigi videolar var. Tarikatlarin ekmegine zarar verdigi icin muritleri tarafindan sevilmiyor.
 

nazli242

80+
Katılım
29 Mart 2025
Mesajlar
15
Bazı kesimlerden çok fazla linç yağmuruna tutulmuş biri hatta kâfir olarak öldü diyorlar Sizin düşünceleriniz nedir?

Bir çok video kesitlerini izleyince söylediği kötü bir lafını görmedim
Hatta bir çok açıklamasında aynı fikirde olduğumuzu fark ettim.
bence gercekten muslumansan o profildeki arkadasi kaldirirsin.... bu arada yasar nuri ozturk adamdir.
 

Loading...

80+ Silver
Katılım
13 Temmuz 2022
Mesajlar
3,636
En İyi Cevap
1
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #4
Kurani Turkce ye cok mantikli sekilde cevirip anlatiyor. Kafir olduguna inanmiyorum hatta kendisine kafir diyenlere cok kizdigi videolar var. Tarikatlarin ekmegine zarar verdigi icin muritleri tarafindan sevilmiyor.
kafir denmesinin sebebleri ; Kuranı kerimi Tek başına yeterli görmesi,mezhepler ve Hadisler ilgili konulardaki açıklamaları.

Açıklamalara bakınca bir sıkıntı göremiyorum fakat dediğin gibi tarikatlarin ekmeğine zarar verdiği için Sevilmiyor ve kâfir diye ithamlarda bulunuyorlar.
 

Leilike JR

80+ Bronze
Katılım
15 Nisan 2024
Mesajlar
677
Dahası  
Reaksiyon skoru
301
İsim
Ahmet
kafir denmesinin sebebleri ; Kuranı kerimi Tek başına yeterli görmesi,mezhepler ve Hadisler ilgili konulardaki açıklamaları.
O zaman evet kafirdir hadisi reddetmek peygamberi reddetmektir

Günümüzde hızla büyüyen Kurancılık fırkasının hadisleri reddetme bahanelerinden biri de "hadislerin güvenilir olmamasdıdır." Bir insan usulü'l hadis ilmini bilip de bunu söylemesi imkansızdır.


*Usulü'l Hadis Nedir?*

Usulü'l Hadis, kabul ve red yönünden hadisin sened ve metnini inceleyen ilimdir. Hadis ilmi olarak da bilinir.

Alimler hadisleri mertebe itibariyle beş kısma ayırmışlardır: Sahih li zâtihî, sahih li gayrihî, hasen li zatihî, hasen li gayrihî ve daîf(zayıf). Hasen hadisler sahih hadisler kadar kuvvetli değillerdir ancak reddedilmeyi gerektirmezler. Zayıf hadislerse gerekli şartları taşımadıkları için reddedilirler.

Bir hadisin sahih sayılabilmesi için 3 şart gereklidir:

1- Hadisi rivayet edenlerin(ravîlerin) adil ve güvenilir, yalan söylemesi düşünülemez olması.

2- Ravîlerin hafızalarının güçlü olduğu hakkında alimler tarafından ittifak edilmesi.

3- İsnadın (ravî zincirinin) eksiksiz olarak tam olması.

Bu şartların yanı sıra Buhari 4. bir şart olarak zincirde birbiri ardına gelen ravîlerin birbiriyle tanışıp görüştüğünün bilinmesi gerektiğini söylemiştir.

Bir hadiste kabule engel bir illet (illet-i kâdiha) varsa bu hadis sahih kabul edilmez. Ravinin fasık veya hıfzı kötü yahut ehl-i bid'at olması illet-i kâdihaya örnektir.
*Hadislerin Yazılması*

Abdullah İbnu Amr diyor ki : Ben Resulullahtan her duyduğumu yazardım. Bana dediler ki, Resulullah da bir insandır. Bazan öfkeli halde konuşur, bazan sükûn halinde konuşur. Herşeyini yazmak doğru değildir.’ Bunun üzerine vazgeçtim. Ama duyduklarım aklımda kalmaz hale geldi. Onun için yine Peygambere gidip durumu anlattım. ‘Yâ Resulallah, senden güzel şeyler işitiyor ve bunları yazıyordum. Fakat Ensar böyle böyle söyledi. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama şimdi yazmayınca da rahatsızım, ne yapayım? dedim. Resulullah mübarek ağzını göstererek ‘Bundan haktan başka bir şey çıkmaz, yaz’ buyurdu.

Ebu Hureyre şöyle buyurur: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'den çok hadîs (bilmede) Abdullah İbnu Amr hâriç, bana yetişen yoktur. O, beni geçer, zira o yazardı, ben ise yazmazdım.

Hadis inkarcılarının bir diğer iddiası hadislerin peygamberden 200 yıl sonra yazılmış olduğunu söylemeleridir. Lakin görüldüğü üzere hadisler peygamber yaşarken de yazılmıştır. 200 sene sonra olan şey hadislerin toplanıp kitaplaştırılmasıdır.

"Kim benden kuran dışında bir şey yazarsa onu yok etsin" manasındaki hadisi delil gösteren Kurancılar hadislerin yazılmasının yasaklandığını da iddia eder. Hadisin yazılmasını yasaklayan hadisler olduğu gibi, buna izin veren hadisler de vardır. Bunların arasını uzlaştırmak için birçok görüş ileri sürülmüştür:

Yasaklanan, yazılıp Kur'ân sayfaları ile beraber Hz. Peygamber'in evinde bırakılmasıdır; yasaklanan, Kur'ân ile aynı sayfaya yazılmasıdır; yasaklama ezber işine sekte vermesin diye bazı şahıslara mahsustur gibi yorumlar bunlar arasındadır. Ancak uzmanların tercihine göre doğrusu, karışma tehlikesinin bulunduğu zaman genel olarak yasaklanmış, bu tehlike ortadan kalkınca da izin verilmiş olmasından ibarettir.

Alimlerimiz, hadislerin yazılmasını yasaklamayı ifade eden hadis rivayeti ile, hadislerin yazılmasına izin veren ve fiilen yazıldığını gösteren sahih hadis rivayetlerinin arasını bulmak için, birkaç ihtimale dayandırmışlardır:
Birincisi; yasak emri, Kur’an’ın nazil olduğu ilk döneme aittir. Yazmaya ruhsat ise, diğer zamanlar içindir.

İkincisi; yasak emri, Kur'an'la birebir aynı sahife ya da levha üzerine hiçbir şeyin yazılmamasını kastetmektedir. Çünkü satır aralarına veya kenarlara yazılacak kelime ve cümleler, insana Kur'ân-ı Kerîm'denmiş gibi bir hüküm verdirebilirdi. Ruhsat ise, Kur’an’la aynı sayfada yazılmama durumuyla ilgilidir.

Üçüncüsü; yasak, hadisleri ezberlemeden sadece yazıya dökenler içindir. O zaman hem yazı yazanlar az, hem doğru yazanlar nadir olduğu için, hadisleri ezberlemeden sadece yazıyla kaydedenlerin yanlış yazacakları endişesiyle yasak konmuştur. Ruhsat ise, ezber ile yazmayı birlikte yapanlara yöneliktir.

Dördüncüsü; hikmeti ne olursa olsun, Hz. Peygamber (asm)'in yasak emri önceki zamanlara aittir, daha sonra verilen ruhsatla yasak hükmü nesh edilmiş, ortadan kalkmıştır.
*Hadislerin Toplanması*

Hadis tarihinin ikinci mühim devresini "tedvinü's-sünne" dediğimiz çalışmalar teşkil eder. Zaman olarak ikinci hicrî asrı içine alır. Tedvin, lügat olarak toplayıp kitap haline koymak anlamına gelir. Bir hadis ıstılahı olarak, hadîslerin resmen yazılıp kitap haline konması demektir. Buradaki yazma hadisleri ana kaynaktan alarak toplanan kitapta yazma manasındadır.

Tedvin işi, Emevi halifelerinden Ömer İbnu Abdilaziz'le başlar. Dindarlığı ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine düşkünlüğü ile meşhur olan Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehulllah), sünneti bilen Ashab neslinin, arkadan da büyük alimlerin çeşitli sebeplerle birer birer hayattan çekilmelerini görerek hadîsin kaybolacağından endişe eder. Tehlikeyi önlemek için her tarafdaki mevcut âlimleri hadîslerin yazılması işine sevk etmeyi düşünür. Bu maksatla, halife sıfatıyla valilere emirler, tamimler gönderir.

Alimler tarafından Kur'andan sonra en güvenilir kaynak olarak kabul edilen Sahih-i Buhari (tekrarlanan hadislerle birlikte) yaklaşık 7563 sahih hadisten oluşmaktadır.

İmam Buhari kitabı yazmaya 23 yaşında başlamış ve 16 yılda tamamlamıştır. Her ravinin hayatını incelemiş, sahih şartlarına uyduklarına emin olmuştur. Kitabına bir hadis eklemeden önce sahihliğinden emin olmuş, her eklemeden önce gusül abdesti alarak iki rekat nafile namaz kılıp Allah'tan yol göstermesi için dua etmiştir. Kitabı Mescid-i Nebevideki Ravza-i Mutahharada tamamlamış ve onay almak için öğretmenleri olan İmam Ahmed bin Hanbel, İmam el-Medinî ve İbn Ma'in e gstermiştir. Buhari'den sonra onun öğrencisi Müslim bin El-Haccac, Sahih-i Buhariden sonra en güvenilir kitap sayılan Sahih-i Müslimi yazmıştır.



Bu kadar geniş çaplı ve titiz bir ilim varken hadislere güvenilmez demek akıl kârı mıdır?

Bunun yanında haşa Hz. Adem ilk insan olmadığı iddiası vardır bunlarda,onu da cevaplayayım.

Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” dediğinde onlar: “Orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın? Halbuki biz, seni övgüyle tesbih ve takdîs ediyoruz” demişlerdi. Allah da onlara “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” buyurmuştu.

Meleklere: “Âdem’e secde edin!” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

Âdem’e de: “Ey Âdem, eşinle beraber cennete yerleşin, oradaki nimetlerden istediğinizi bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zâlimlerden olursunuz” dedik.

"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır (veda hutbesi)

**Ayrıca kuranda birçok yerde insanlara hitaben beni adem (ademoğulları) denilir.
**
Araf Suresi, 26. ayet: Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

Araf Suresi, 27. ayet: Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.

Araf Suresi, 31. ayet: Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

Araf Suresi, 35. ayet: Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.

İsra Suresi, 70. ayet: Andolsun, Biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.

.

Arapça Beni ifadesi sadece kan bağıyla olan ilişkilerde kullanılır. Beni Adem , Beni İsrail , Beni İbrahim gibi .
Buradan görüleceği üzere her insan Hz. Adem'den gelmiştir. Hz Adem'de insandır ve ilk yaratılan insandır

“Ümmetim asla yanlış bir hüküm üzerinde ittifak etmeyecektir.” (bk. Buhârî, 61: 2, 61: 3; İbn Hişâm, s. 824; İbn et-Tiktikâ, el-Fahrî, s. 81; Hammâm ibn Münebbih, Sahîfe, Nº 127, 128)
وَالْإِجْمَاعُ حُجَّةٌ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ لِأَنَّهُ لَا يُمْكِنُ فِيهِ الْخَطَأُ.
İmâm eş-Şâfi'î rahîmehullâh dedi ki;

İcmâ her şey de huccettir.
Çünkü onda (icmâda) hata olması mümkün değildir.
1400 Yıldır istisnasız tüm ehlisünnet alimleri Hz. Adem as ın ilk insan olduğu konusunda ittifak etmiş , tek bir alim yok inkar etsin. Elinize taberi , kurtubi ne alırsanız alın tefsirleri bir açın hz adem ayetlerine göz atın . Buna rağmen evrim ile islam çelişmez diyen sünnileri algılayamıyorum

Peki Mezhepler Neden Var,Mezhepler İslam'ı bölüyor mu?ona da cevap veriyorum

**Neden Sünni Şii Harici var?
**
kısaca;

tarih: islam baştan beri sünniydi . hz ali ile hz muaviye hilafet savaşı gerçekleşince , hz ali kaybedince barış yaptılar . hz ali nin ordusunda olup barışı istemeyenler hz aliyi şehit ettiler bunlara harici diyoruz. sonra hz alinin vefatından sonra ordusu dağıldı büyük çoğunluğu halka karışırken bir kısmı kendi çapında yaşamaya başladı içine kapandı. hz alinin ordusunda olup halka dağılmayıp kendi çapında islamı yaşayanlar hadis uydurmaya başladı ve islamda fikir alışverişi yerine izole oldukları için kendi içlerinde bozuldular bunlarda şii oldular.

yani tek hak mezhep sünnilik ana branşlarda. şiiler ve hariciler ehli bidat yani sallamasyon ekleme ehlidir hatta kafir olmaya yakındır çoğu . en ufak örnek şiilikte 30dk lığna evlenip boşanma var muta nikahı deniyor ve bu islamda zinayı legalleştiriyor resmen muta nikahı evleri kurulmuş iranda genelev gibi islamla alakası yok şiilerin haricilerin.

sonuç olarak onların ayrılmasından biz sorumlu değiliz onlar ayrıldıysa onlar kafirliği seçtiyse biz bölücü olmuyoruz dini bölen onlar

Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

bu ayette de dini grup grup bölenler şiiler hariciler bizler sünniyiz sünni demek ehli sünnet vel cemaat yani sünnet ve sahabe ehli demektir peygamberimiz sahabeler sünniydi
hz peygamber bir hadiste ümmetimin ihtilafı rahmettir diye buyurmuştur. çünkü bu küçük fikir çeşitliliği islama yarar sağlar , hastalık tedavi geçiren kişi zauret durumunda başka imamın ictihadına uyabilir ve bu islamı daha yaşanabilir kılar . allah isteseydi bütün herşeyi açıklardı ama ictihad etmemizi istedi çünkü islam böylece daha yaşanabilir oluyor .

örneğin şafi ye göre bir yerin kanasa abdest bozulmaz ama kadına dokunsa bozulur . bu hakkaride yaşayan biri için çok iyi birşeydir çoban bir adam zaten kadınla karşılaşmıyor , eli dala vs batınca bir yerini kanatması daha kolay oluyor böyle bir ortamda şafi ictihadına uyan insanlar daha rahat allaha kulluk vazifesini yerine getiriyor. hanefi ise istaanbulda yaşayan biri daha çok kadınlarla karşılaşıyor ama eli dikene batmıyor bu durumda hanefi ictihadını takip etmesi daha allaha kulluk vazifesini kolaylaştırır.
 

X SHADOW X

80+ Bronze
Katılım
15 Ocak 2025
Mesajlar
557
Dahası  
Reaksiyon skoru
200
İsim
Oğuzhan
O zaman evet kafirdir hadisi reddetmek peygamberi reddetmektir

Günümüzde hızla büyüyen Kurancılık fırkasının hadisleri reddetme bahanelerinden biri de "hadislerin güvenilir olmamasdıdır." Bir insan usulü'l hadis ilmini bilip de bunu söylemesi imkansızdır.


*Usulü'l Hadis Nedir?*

Usulü'l Hadis, kabul ve red yönünden hadisin sened ve metnini inceleyen ilimdir. Hadis ilmi olarak da bilinir.

Alimler hadisleri mertebe itibariyle beş kısma ayırmışlardır: Sahih li zâtihî, sahih li gayrihî, hasen li zatihî, hasen li gayrihî ve daîf(zayıf). Hasen hadisler sahih hadisler kadar kuvvetli değillerdir ancak reddedilmeyi gerektirmezler. Zayıf hadislerse gerekli şartları taşımadıkları için reddedilirler.

Bir hadisin sahih sayılabilmesi için 3 şart gereklidir:

1- Hadisi rivayet edenlerin(ravîlerin) adil ve güvenilir, yalan söylemesi düşünülemez olması.

2- Ravîlerin hafızalarının güçlü olduğu hakkında alimler tarafından ittifak edilmesi.

3- İsnadın (ravî zincirinin) eksiksiz olarak tam olması.

Bu şartların yanı sıra Buhari 4. bir şart olarak zincirde birbiri ardına gelen ravîlerin birbiriyle tanışıp görüştüğünün bilinmesi gerektiğini söylemiştir.

Bir hadiste kabule engel bir illet (illet-i kâdiha) varsa bu hadis sahih kabul edilmez. Ravinin fasık veya hıfzı kötü yahut ehl-i bid'at olması illet-i kâdihaya örnektir.
*Hadislerin Yazılması*

Abdullah İbnu Amr diyor ki : Ben Resulullahtan her duyduğumu yazardım. Bana dediler ki, Resulullah da bir insandır. Bazan öfkeli halde konuşur, bazan sükûn halinde konuşur. Herşeyini yazmak doğru değildir.’ Bunun üzerine vazgeçtim. Ama duyduklarım aklımda kalmaz hale geldi. Onun için yine Peygambere gidip durumu anlattım. ‘Yâ Resulallah, senden güzel şeyler işitiyor ve bunları yazıyordum. Fakat Ensar böyle böyle söyledi. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama şimdi yazmayınca da rahatsızım, ne yapayım? dedim. Resulullah mübarek ağzını göstererek ‘Bundan haktan başka bir şey çıkmaz, yaz’ buyurdu.

Ebu Hureyre şöyle buyurur: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'den çok hadîs (bilmede) Abdullah İbnu Amr hâriç, bana yetişen yoktur. O, beni geçer, zira o yazardı, ben ise yazmazdım.

Hadis inkarcılarının bir diğer iddiası hadislerin peygamberden 200 yıl sonra yazılmış olduğunu söylemeleridir. Lakin görüldüğü üzere hadisler peygamber yaşarken de yazılmıştır. 200 sene sonra olan şey hadislerin toplanıp kitaplaştırılmasıdır.

"Kim benden kuran dışında bir şey yazarsa onu yok etsin" manasındaki hadisi delil gösteren Kurancılar hadislerin yazılmasının yasaklandığını da iddia eder. Hadisin yazılmasını yasaklayan hadisler olduğu gibi, buna izin veren hadisler de vardır. Bunların arasını uzlaştırmak için birçok görüş ileri sürülmüştür:

Yasaklanan, yazılıp Kur'ân sayfaları ile beraber Hz. Peygamber'in evinde bırakılmasıdır; yasaklanan, Kur'ân ile aynı sayfaya yazılmasıdır; yasaklama ezber işine sekte vermesin diye bazı şahıslara mahsustur gibi yorumlar bunlar arasındadır. Ancak uzmanların tercihine göre doğrusu, karışma tehlikesinin bulunduğu zaman genel olarak yasaklanmış, bu tehlike ortadan kalkınca da izin verilmiş olmasından ibarettir.

Alimlerimiz, hadislerin yazılmasını yasaklamayı ifade eden hadis rivayeti ile, hadislerin yazılmasına izin veren ve fiilen yazıldığını gösteren sahih hadis rivayetlerinin arasını bulmak için, birkaç ihtimale dayandırmışlardır:
Birincisi; yasak emri, Kur’an’ın nazil olduğu ilk döneme aittir. Yazmaya ruhsat ise, diğer zamanlar içindir.

İkincisi; yasak emri, Kur'an'la birebir aynı sahife ya da levha üzerine hiçbir şeyin yazılmamasını kastetmektedir. Çünkü satır aralarına veya kenarlara yazılacak kelime ve cümleler, insana Kur'ân-ı Kerîm'denmiş gibi bir hüküm verdirebilirdi. Ruhsat ise, Kur’an’la aynı sayfada yazılmama durumuyla ilgilidir.

Üçüncüsü; yasak, hadisleri ezberlemeden sadece yazıya dökenler içindir. O zaman hem yazı yazanlar az, hem doğru yazanlar nadir olduğu için, hadisleri ezberlemeden sadece yazıyla kaydedenlerin yanlış yazacakları endişesiyle yasak konmuştur. Ruhsat ise, ezber ile yazmayı birlikte yapanlara yöneliktir.

Dördüncüsü; hikmeti ne olursa olsun, Hz. Peygamber (asm)'in yasak emri önceki zamanlara aittir, daha sonra verilen ruhsatla yasak hükmü nesh edilmiş, ortadan kalkmıştır.
*Hadislerin Toplanması*

Hadis tarihinin ikinci mühim devresini "tedvinü's-sünne" dediğimiz çalışmalar teşkil eder. Zaman olarak ikinci hicrî asrı içine alır. Tedvin, lügat olarak toplayıp kitap haline koymak anlamına gelir. Bir hadis ıstılahı olarak, hadîslerin resmen yazılıp kitap haline konması demektir. Buradaki yazma hadisleri ana kaynaktan alarak toplanan kitapta yazma manasındadır.

Tedvin işi, Emevi halifelerinden Ömer İbnu Abdilaziz'le başlar. Dindarlığı ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine düşkünlüğü ile meşhur olan Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehulllah), sünneti bilen Ashab neslinin, arkadan da büyük alimlerin çeşitli sebeplerle birer birer hayattan çekilmelerini görerek hadîsin kaybolacağından endişe eder. Tehlikeyi önlemek için her tarafdaki mevcut âlimleri hadîslerin yazılması işine sevk etmeyi düşünür. Bu maksatla, halife sıfatıyla valilere emirler, tamimler gönderir.

Alimler tarafından Kur'andan sonra en güvenilir kaynak olarak kabul edilen Sahih-i Buhari (tekrarlanan hadislerle birlikte) yaklaşık 7563 sahih hadisten oluşmaktadır.

İmam Buhari kitabı yazmaya 23 yaşında başlamış ve 16 yılda tamamlamıştır. Her ravinin hayatını incelemiş, sahih şartlarına uyduklarına emin olmuştur. Kitabına bir hadis eklemeden önce sahihliğinden emin olmuş, her eklemeden önce gusül abdesti alarak iki rekat nafile namaz kılıp Allah'tan yol göstermesi için dua etmiştir. Kitabı Mescid-i Nebevideki Ravza-i Mutahharada tamamlamış ve onay almak için öğretmenleri olan İmam Ahmed bin Hanbel, İmam el-Medinî ve İbn Ma'in e gstermiştir. Buhari'den sonra onun öğrencisi Müslim bin El-Haccac, Sahih-i Buhariden sonra en güvenilir kitap sayılan Sahih-i Müslimi yazmıştır.



Bu kadar geniş çaplı ve titiz bir ilim varken hadislere güvenilmez demek akıl kârı mıdır?

Bunun yanında haşa Hz. Adem ilk insan olmadığı iddiası vardır bunlarda,onu da cevaplayayım.

Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” dediğinde onlar: “Orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın? Halbuki biz, seni övgüyle tesbih ve takdîs ediyoruz” demişlerdi. Allah da onlara “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” buyurmuştu.

Meleklere: “Âdem’e secde edin!” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

Âdem’e de: “Ey Âdem, eşinle beraber cennete yerleşin, oradaki nimetlerden istediğinizi bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zâlimlerden olursunuz” dedik.

"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır (veda hutbesi)

**Ayrıca kuranda birçok yerde insanlara hitaben beni adem (ademoğulları) denilir.
**
Araf Suresi, 26. ayet: Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

Araf Suresi, 27. ayet: Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.

Araf Suresi, 31. ayet: Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

Araf Suresi, 35. ayet: Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.

İsra Suresi, 70. ayet: Andolsun, Biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.

.

Arapça Beni ifadesi sadece kan bağıyla olan ilişkilerde kullanılır. Beni Adem , Beni İsrail , Beni İbrahim gibi .
Buradan görüleceği üzere her insan Hz. Adem'den gelmiştir. Hz Adem'de insandır ve ilk yaratılan insandır

“Ümmetim asla yanlış bir hüküm üzerinde ittifak etmeyecektir.” (bk. Buhârî, 61: 2, 61: 3; İbn Hişâm, s. 824; İbn et-Tiktikâ, el-Fahrî, s. 81; Hammâm ibn Münebbih, Sahîfe, Nº 127, 128)
وَالْإِجْمَاعُ حُجَّةٌ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ لِأَنَّهُ لَا يُمْكِنُ فِيهِ الْخَطَأُ.
İmâm eş-Şâfi'î rahîmehullâh dedi ki;

İcmâ her şey de huccettir.
Çünkü onda (icmâda) hata olması mümkün değildir.
1400 Yıldır istisnasız tüm ehlisünnet alimleri Hz. Adem as ın ilk insan olduğu konusunda ittifak etmiş , tek bir alim yok inkar etsin. Elinize taberi , kurtubi ne alırsanız alın tefsirleri bir açın hz adem ayetlerine göz atın . Buna rağmen evrim ile islam çelişmez diyen sünnileri algılayamıyorum

Peki Mezhepler Neden Var,Mezhepler İslam'ı bölüyor mu?ona da cevap veriyorum

**Neden Sünni Şii Harici var?
**
kısaca;

tarih: islam baştan beri sünniydi . hz ali ile hz muaviye hilafet savaşı gerçekleşince , hz ali kaybedince barış yaptılar . hz ali nin ordusunda olup barışı istemeyenler hz aliyi şehit ettiler bunlara harici diyoruz. sonra hz alinin vefatından sonra ordusu dağıldı büyük çoğunluğu halka karışırken bir kısmı kendi çapında yaşamaya başladı içine kapandı. hz alinin ordusunda olup halka dağılmayıp kendi çapında islamı yaşayanlar hadis uydurmaya başladı ve islamda fikir alışverişi yerine izole oldukları için kendi içlerinde bozuldular bunlarda şii oldular.

yani tek hak mezhep sünnilik ana branşlarda. şiiler ve hariciler ehli bidat yani sallamasyon ekleme ehlidir hatta kafir olmaya yakındır çoğu . en ufak örnek şiilikte 30dk lığna evlenip boşanma var muta nikahı deniyor ve bu islamda zinayı legalleştiriyor resmen muta nikahı evleri kurulmuş iranda genelev gibi islamla alakası yok şiilerin haricilerin.

sonuç olarak onların ayrılmasından biz sorumlu değiliz onlar ayrıldıysa onlar kafirliği seçtiyse biz bölücü olmuyoruz dini bölen onlar

Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

bu ayette de dini grup grup bölenler şiiler hariciler bizler sünniyiz sünni demek ehli sünnet vel cemaat yani sünnet ve sahabe ehli demektir peygamberimiz sahabeler sünniydi
hz peygamber bir hadiste ümmetimin ihtilafı rahmettir diye buyurmuştur. çünkü bu küçük fikir çeşitliliği islama yarar sağlar , hastalık tedavi geçiren kişi zauret durumunda başka imamın ictihadına uyabilir ve bu islamı daha yaşanabilir kılar . allah isteseydi bütün herşeyi açıklardı ama ictihad etmemizi istedi çünkü islam böylece daha yaşanabilir oluyor .

örneğin şafi ye göre bir yerin kanasa abdest bozulmaz ama kadına dokunsa bozulur . bu hakkaride yaşayan biri için çok iyi birşeydir çoban bir adam zaten kadınla karşılaşmıyor , eli dala vs batınca bir yerini kanatması daha kolay oluyor böyle bir ortamda şafi ictihadına uyan insanlar daha rahat allaha kulluk vazifesini yerine getiriyor. hanefi ise istaanbulda yaşayan biri daha çok kadınlarla karşılaşıyor ama eli dikene batmıyor bu durumda hanefi ictihadını takip etmesi daha allaha kulluk vazifesini kolaylaştırır.
Yazık aklına, müslüman olmak için hadislere inanmaya gerek yok Kur'an'da da geçiyor peygamberler, eğer sen hadislere iman ediyorsan Hz.Muhamned'in 6 yaşında kız çocuğu ile evlendiğinede iman ediyorsun.
 

Leilike JR

80+ Bronze
Katılım
15 Nisan 2024
Mesajlar
677
Dahası  
Reaksiyon skoru
301
İsim
Ahmet
Yazık aklına, müslüman olmak için hadislere inanmaya gerek yok Kur'an'da da geçiyor peygamberler eğer sen hadislere iman ediyorsan Hz.Muhamned'in 6 yaşında kız çocuğu ile evlendiğinede iman ediyorsun
Sen de buna inanacak zekasız olduğunu kabul ediyorsun,cahiliye Arapları kızı gönmez yaşatırlarsa yaşını ergenliğe girdikten sonra saymaya başlar sıcak iklimi olduğu için genetik farklılar sıcak ekvator iklimi ve yakınında yaşayan insanlar daha erken ergenliğe girerken soğuk iklimdeki insanlar daha geç girer mesela Norveçte 30 yaşında hala çocuk gibi davranan bir insanın olması muhtemeldir yani 9 yaşında ergenliğe girmiş olsa Peygamber efendimiz SAV ile 17 18 yaşında evlenmiş olur
 

X SHADOW X

80+ Bronze
Katılım
15 Ocak 2025
Mesajlar
557
Dahası  
Reaksiyon skoru
200
İsim
Oğuzhan
Sen de buna inanacak zekasız olduğunu kabul ediyorsun,cahiliye Arapları kızı gönmez yaşatırlarsa yaşını ergenliğe girdikten sonra saymaya başlar sıcak iklimi olduğu için genetik farklılar sıcak ekvator iklimi ve yakınında yaşayan insanlar daha erken ergenliğe girerken soğuk iklimdeki insanlar daha geç girer mesela Norveçte 30 yaşında hala çocuk gibi davranan bir insanın olması muhtemeldir yani 9 yaşında ergenliğe girmiş olsa Peygamber efendimiz SAV ile 17 18 yaşında evlenmiş olur
Yemin ederim komedisin ya o zamanda yaşamış araplar bunu duysa sana saldırırlar.Araplar doğumdan sonra yaş saymaya başlarlar kıza değer vermeyen araplar ne diye kızın ergenliğine geldiğini veya gelmediğini karar verip yaş sayma işine girsin buda kendi uydurduğunuz bir yalan hadi kaynak ver belki delilin olur
 

SadeceBirisi.

80+ Platinum
Katılım
14 Mayıs 2022
Mesajlar
15,173
Dahası  
Reaksiyon skoru
8,838
İsim
uwu
Sen de buna inanacak zekasız olduğunu kabul ediyorsun,cahiliye Arapları kızı gönmez yaşatırlarsa yaşını ergenliğe girdikten sonra saymaya başlar sıcak iklimi olduğu için genetik farklılar sıcak ekvator iklimi ve yakınında yaşayan insanlar daha erken ergenliğe girerken soğuk iklimdeki insanlar daha geç girer mesela Norveçte 30 yaşında hala çocuk gibi davranan bir insanın olması muhtemeldir yani 9 yaşında ergenliğe girmiş olsa Peygamber efendimiz SAV ile 17 18 yaşında evlenmiş olur
Hocam sıkıntı şurada ben 2 yıl önce yaz kuran kursuna gittim hoca 6 yaşında kızın evlendirildiğini anlatıyordu. Maalesef neredeyse tüm hocalar cahil dediğin gibi o dönemlerde kız çocukları gömüldüğü için ergenlikten itibaren sayılıyor .

Şahsen ön yargılı bir insan değilim ama karşımdaki şahıs suriyeli yada Arap olunca inanmıyorum delil ararım her türlü

Ben şahsen müslümanım ,Kuranı kerime inanıyorum ama bana çoğu peygamber söyledi sözlerinin çoğunun değiştirildiği yada eş sesli kelimelerle anlamını zamanla yitirdiğini düşünüyorum.
 

Leilike JR

80+ Bronze
Katılım
15 Nisan 2024
Mesajlar
677
Dahası  
Reaksiyon skoru
301
İsim
Ahmet
peygamber söyledi sözlerinin çoğunun değiştirildiği yada eş sesli kelimelerle anlamını zamanla yitirdiğini düşünüyorum.
Hadis ilmi boşuna değil hadislerin 200 sonra yazıldı diye bir şey yok hadisler peygamber hayattayken yazılmaya başlandı kitaplaştırılması 200 yıl aldı kitaplaştırılması gerekiyordu çünkü insanlar bazen yanlışlıkla hadisleri ayetlerle karıştırıyordu

*Usulü'l Hadis Nedir?*

Usulü'l Hadis, kabul ve red yönünden hadisin sened ve metnini inceleyen ilimdir. Hadis ilmi olarak da bilinir.

Alimler hadisleri mertebe itibariyle beş kısma ayırmışlardır: Sahih li zâtihî, sahih li gayrihî, hasen li zatihî, hasen li gayrihî ve daîf(zayıf). Hasen hadisler sahih hadisler kadar kuvvetli değillerdir ancak reddedilmeyi gerektirmezler. Zayıf hadislerse gerekli şartları taşımadıkları için reddedilirler.

Bir hadisin sahih sayılabilmesi için 3 şart gereklidir:

1- Hadisi rivayet edenlerin(ravîlerin) adil ve güvenilir, yalan söylemesi düşünülemez olması.

2- Ravîlerin hafızalarının güçlü olduğu hakkında alimler tarafından ittifak edilmesi.

3- İsnadın (ravî zincirinin) eksiksiz olarak tam olması.

Bu şartların yanı sıra Buhari 4. bir şart olarak zincirde birbiri ardına gelen ravîlerin birbiriyle tanışıp görüştüğünün bilinmesi gerektiğini söylemiştir.

Bir hadiste kabule engel bir illet (illet-i kâdiha) varsa bu hadis sahih kabul edilmez. Ravinin fasık veya hıfzı kötü yahut ehl-i bid'at olması illet-i kâdihaya örnektir.
Mesaj otomatik birleştirildi:

Yemin ederim komedisin ya o zamanda yaşamış araplar bunu duysa sana saldırırlar.Araplar doğumdan sonra yaş saymaya başlarlar kıza değer vermeyen araplar ne diye kızın ergenliğine geldiğini veya gelmediğini karar verip yaş sayma işine girsin buda kendi uydurduğunuz bir yalan hadi kaynak ver belki delilin olur
1

Peygamberliğin gelişinden on yıl sonra, elli yaşındayken eşi Hz. Hatice’yi kaybeden Peygamberimiz (asm.) kendisine hem ev işleri ve çocuklarının bakımında yardımcı olacak, hem de İslâm’a davet faaliyetlerinde destek olacak eşlere ihtiyacı vardı. Bunun için bir yandan yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde’yi, öte yandan da en yakın arkadaşı olan Hz. Ebubekir’ in kızı Hz.Ayşe’yi istetti.

Hz. Peygamberin bu isteği, vahyin başlangıcından on yıl sonradır. Hz. Ayşe vahiy başlangıcından beş altı yıl önce doğmuştur. Dolayısıyla Hz. Ayşe’nin Peygamberimizle evlendiği yaşın on yedi-on sekiz olduğu ortaya çıkar.

Bu konu, daha detaylı bir şekilde Mevlana Şibli’ nin “Asr-ı Saadet” kitabında geçer. (İst. 1928. 2/ 997)

2

Hz. Ayşe’nin evlendiği zaman yaşının büyük olduğunu, ablası Esma’nın biyografisinden kesin olarak anlıyoruz. Eski biyografi kitapları Esma’dan bahsederken diyorlar ki:

“Esma yüz yaşındayken, Hicretin 73. Yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde yirmi yedi yaşındaydı. Hz. Ayşe ablasından on yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam on yedi yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Ayşe, Hz. Peygamber’den önce Cübeyr’le nişanlanmıştı. Demek evlenecek çağda bir kızdı.” (Hatemü’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, Ali Himmet Berki, Osman Keskioğlu, s. 210)

3

Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8

4

Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz,

"Ben Mekke’de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e,

‘Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (Kamer, 54/46)

ayeti nâzil oldu."12

bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:

Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün hâlinde nâzil olan bu sûrenin, İbn Erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki, bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.
Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, "Oyun oynayan bir kız çocuğu idim." şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden İbn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: "Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır." Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.

Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.

Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.
5

Âişe Vâlidemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. Mesela:

a) Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördğünü söylemesi;

b) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;

c) İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;

d) "Biz İsâf ve Nâile’yi, Kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple Allah’ın kendilerini taş hâline getirdiği Cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk."20

gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.
6

Efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde Âişe Vâlidemiz’in, Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. Burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. Açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.

Söz konusu ‘sözlülük hali’nin, İbn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 Burada akla, İbn Adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri Ebû Bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. Bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.

Bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, İbn Erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. Bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. Öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23

7

Mevzuya ışık tutması bakımından Âişe Vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan Hz. Esmâ ve Hz. Abdullah, Kuteyle binti Ümeys’ten; Hz. Âişe Vâlidemiz’le Hz. Abdurrahman, Ümmü Rûmân (r.anha)’dan; Muhammed, Esmâ binti Ümeys’ten ve Ümmü Gülsüm de Habîbe binti Hârice’den dünyaya gelmiştir. Bu durumda Esmâ Vâlidemiz’le Hz. Abdullah; Abdurrahmân ile de Âişe Vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:

a) Hz. Ebû Bekir’in ilk kızı olan Esmâ Vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 Allah Resûlü’nün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getirecektir. Yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.

Âişe Annemiz ile ablası Esmâ Vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 Buna göre (595+10=605) Âişe Vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Âişe Vâlidemiz’in yaşı, on yedi'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.

b) Burada dikkat çeken bir diğer husus da, Âişe Vâlidemiz’in anabir kardeşi olan Hz. Abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. Bilindiği gibi Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in büyük oğludur ve ancak Hudeybiye’den sonra Müslüman olacaktır. Bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün Abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 Buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. Kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

8

Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.

Özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.

Bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır.

Dolayısıla Hz.aişe 17 18 yaşlarında evlenmiştir
 

Saintes Maries

80+ Bronze
Katılım
19 Mart 2021
Mesajlar
1,578
Sen de buna inanacak zekasız olduğunu kabul ediyorsun,cahiliye Arapları kızı gönmez yaşatırlarsa yaşını ergenliğe girdikten sonra saymaya başlar sıcak iklimi olduğu için genetik farklılar sıcak ekvator iklimi ve yakınında yaşayan insanlar daha erken ergenliğe girerken soğuk iklimdeki insanlar daha geç girer mesela Norveçte 30 yaşında hala çocuk gibi davranan bir insanın olması muhtemeldir yani 9 yaşında ergenliğe girmiş olsa Peygamber efendimiz SAV ile 17 18 yaşında evlenmiş olur
senin bu hesaba göre peygamber ile 40 yaşında evlenen hatice, peygamber ile evlendiğinde, son çocuğu abdullahı 611 senesinde doğurduğu vakit, 66 yaşındaydı yani.
 

Leilike JR

80+ Bronze
Katılım
15 Nisan 2024
Mesajlar
677
Dahası  
Reaksiyon skoru
301
İsim
Ahmet
senin bu hesaba göre peygamber ile 40 yaşında evlenen hatice, peygamber ile evlendiğinde, son çocuğu abdullahı 611 senesinde doğurduğu vakit, 66 yaşındaydı yani.
Evet bu gayet de olası bir şey

kadınlar için yaş sayımının ergenlikten sonra başladığını söylersek bu durumda Hz Hatice 60 yaş civarında çok sayıda çocuk doğurdu demiş olmaz mıyız ?
60 yaşından büyük kadınlarda çocuk doğurabilmektedir buna dair günümüzde bir çok kaynak ve delil bulabiliriz her kadında menapoz dediğimiz evre erken olmak zorunda değil bazı kadınlarda bu evre elbette çok daha büyük yaşlarda görülebilir ve Hz Hatice’nin o dönemde maddi olarak iyi bir durumda olduğunu da hesap edersek kendisinin daha rahat ve bakımlı bir hayat yaşaması olasıdır bu durumda da sağlık açısından sıradan bir insandan daha avantajlı olur.
Konu ile ilgili bu haberlere bakılabilir.
 

Saintes Maries

80+ Bronze
Katılım
19 Mart 2021
Mesajlar
1,578
Evet bu gayet de olası bir şey

kadınlar için yaş sayımının ergenlikten sonra başladığını söylersek bu durumda Hz Hatice 60 yaş civarında çok sayıda çocuk doğurdu demiş olmaz mıyız ?
60 yaşından büyük kadınlarda çocuk doğurabilmektedir buna dair günümüzde bir çok kaynak ve delil bulabiliriz her kadında menapoz dediğimiz evre erken olmak zorunda değil bazı kadınlarda bu evre elbette çok daha büyük yaşlarda görülebilir ve Hz Hatice’nin o dönemde maddi olarak iyi bir durumda olduğunu da hesap edersek kendisinin daha rahat ve bakımlı bir hayat yaşaması olasıdır bu durumda da sağlık açısından sıradan bir insandan daha avantajlı olur.
Konu ile ilgili bu haberlere bakılabilir.
şaka yaptığını varsaymak istiyorum. attığın ilginç örneklerdeki kadınların tüp bebek benzeri ıslahlar ile çocuk sahibi olmalarını ve bunları örnek olarak vermeni şok içerisinde bir kenara bırakıyorum, her konuda zamanenin insanlarının ömürlerinden, ergenliğe giriş çıkış yaşlarından, işi kendi tarafınıza peynir gibi uzatmak için bir antropolog edasıyla bahsederken, dönemin insanlarından 66 yaşına kadar yaşamışların sayısının elin parmağını geçmediğini bilmiyormuş gibi bilakis bu yaştaki bir kadının 6. çocuğunu doğurduğunu lanse ediyorsun. şuan adeta şok içerisindeyim.
allah'ın insanlık uğruna gönderip, en büyük emirlerinden birini "oku" olarak bellediği bu kitaba yapılabilecek en büyük saygısızlıkları yapıyorsunuz.
iyi bayramlar.
 
Top Bottom