INSIDE bir kanser hücresinin hikâyesini mi anlatıyor?

seaque

80+
Katılım
29 Eylül 2020
Mesajlar
472
Reaksiyon skoru
210
PLAYDEAD'in oyunlarını birçok şekilde yorumlamak mümkün. Oyuncuya yer bırakan ve düşünmelerini teşvik eden bu türden hikayeler ufuk açıcı. LIMBO'da hikayenin dünyası çok soyut bir şekilde verilmişti ve bizim aklımızdan bir altyapı oluşturarak sunulan bilgi parçalarını kullanmamız gerekiyordu. INSIDE'da ise durum daha farklı, dünya ve unsurlar bayağı somut bir şekilde karşımızda ve bize sunduğu bilgi parçalarını bunun üzerine koymak kalıyor.

INSIDE Dünyası
INSIDE'da ana karakterimizi kanser hücresi olarak kabul ederek baktığımızda çocuk kırmızı, çocuğu gördükleri yerde öldüren beyaz maskeli insanlar ise akyuvar hücreleri oluyor. Gayet tutarlı.

Oyunun ilerleyen kısımlarında görüyoruz ki, çocuk zombi/robot insanların davranışlarını taklit ederek beyaz maskeli korumalardan (akyuvarlar) kaçabiliyor.

Bunlar yetersiz olunca, yani artık maskeli korumalardan çok rahat bir şekilde kaçabileceğimiz seviyeye geldiğimizde, bu defa karşımıza yeni bir düşman olarak su altındaki uzun saçlı garip varlık çıkıyor (kemoterapi) ve nispeten daha başarılı bir sonuç veriyor.

Ama artık kansere bu da çare olmayınca (su altında nefes alabilme özelliği ile bu düşmanlar etkisiz kaldı), bu defa da karşımıza şok dalgaları geliyor – engel olarak oldukça iyi zamanlama gerektiren bulmacalardı. Bu da radyoterapi oluyor kanımca. Çünkü şok dalgaları ile ilgili kısımlarda görebildiğimiz kadarıyla oyunun geri kalan karakterleri ve ortamı da olumsuz etkiliyor şok dalgaları; ama karakteri anında parçalarına ayırıp temizliyordu.

En sonunda ise birkaç resim yukarıdaki kütlenin içine çekiliyor çocuk. Bu kütle ile hareket ederek ortalığa çok büyük zarar veriyoruz; ama eninde sonunda tesisten kaçıyor kütle ve yuvarlanarak bir kıyıya düşüyor, ve ölüyor… Yani kanser, başarılı bir cerrahi operasyon ile vücuttan çıkarıldı ve öldü. Ama burada eksik bir şeyler var…

Oyunun en sonuna doğru bilim insanları bizi yönlendirmeye başlıyor. Bize bazı nesneleri itiyor, bizim açamayacağımız bazı kapıları bizim için açıyorlar. Biz deli gibi ilerlemeye devam etmeye çalışırken, bize yardımcı oluyorlar. Haliyle bu durum da kanser metaforuyla biraz değil, baya baya ters düşüyor. Ama bu teoride beni en çok rahatsız eden nokta ise şu oldu:

Oyun boyunca bizi gördükleri yerde öldüren insanlar, kütleyi izlerken bizi kale bile almadılar. Ayrıca oyunun bittiği gerçek sahne ile, kütle ile beraber içine girdiğimiz bu diorama birbirinin aynısı. Hatta sağ üste konulan spot ışığı bile güneşi taklit ediyor.

Bitişteki Yerin Sahne Hali
Yani aslında, oyunun sonunda hiçbir yerden kurtulamadık, ve tesisin en derinliklerine, bilim insanlarının tam eline mi düştük? Oyun baya bildiğin dış ortamda başlayıp, en sonunda yapay bir dış ortamda mı bitiyor? Oyun boyunca o kadar çok derine indik ki, artık gün ışığı görmemiz imkânsız olmalıydı.

Yoksa…
Aslında hiçbir zaman dışarıda değil miydik?

Bu teori doğrudan oyuna uyuyor, çünkü oyunun adı INSIDE. Yani biz hiçbir zaman dışarıda değildik, oyunun başından sonuna kadar içerideydik ve dışarıdaymışız gibi yanılgılara düştük hep. Bu noktada ulaştığım sonuç aklıma şunu getirdi, fikirlere ulaşmamda yardımcı olan kitap David Eagleman'ın Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabıdır.

Nöroloji alanında yapılan çalışmalar üzerinde yapılan bir deneyde insanlara parmaklarını istediği zaman kaldırmaları istendiğinde insanlar parmaklarını kaldırmadan önce beyin dalgaları değişmeye başladığı ortaya çıkmış. O zaman seçimi yapan biz miyiz, yoksa beynimizin bilinçli kısmının bir kenara itilmiş olduğu ve ulaşılamayan diğer çoğunluğa sahip kısım mı? Özgür irade tamamen illüzyondan mı ibaret? İşte burada gizli son müthiş bir cevap sunuyor.

Gizli sona ulaşırsanız zihin kontrol başlığının daha büyüğünü yere bağlanmış haliyle görüyor, sonra da onun kablosunu çekiyorsunuz. Çocuk bir anda hibernasyona geçiyor ve ekran kararıyor. Burdan çıkardığım şey, özgür irade illüzyonu olmadan yaşam mümkün değildir. Biz seçimler yaptığımızı sanarız, ama bu seçimler sadece yüzlerce ihtimale maruz kalmış beynimizdeki karar sistemleri tarafından yüzeye vurulmuştur. Biz ise bir köşeye atılmış bilinçli kısımda oturduğumuz tahtta kendimizi kral sanarız.​

Özgür(?) İrade


Kendi eklemelerimle beraber yazının çoğu kısmı harici kaynaktan alındı.
via https://blog.tanshaydar.com/inside-ve-anlatim-tarzi.html
 
Son düzenleme:

PLAYDEAD'in oyunlarını birçok şekilde yorumlamak mümkün. Oyuncuya yer bırakan ve düşünmelerini teşvik eden bu türden hikayeler ufuk açıcı. LIMBO'da hikayenin dünyası çok soyut bir şekilde verilmişti ve bizim aklımızdan bir altyapı oluşturarak sunulan bilgi parçalarını kullanmamız gerekiyordu. INSIDE'da ise durum daha farklı, dünya ve unsurlar bayağı somut bir şekilde karşımızda ve bize sunduğu bilgi parçalarını bunun üzerine koymak kalıyor.

Alıntıyı görüntüleINSIDE'da ana karakterimizi kanser hücresi olarak kabul ederek baktığımızda çocuk kırmızı, çocuğu gördükleri yerde öldüren beyaz maskeli insanlar ise akyuvar hücreleri oluyor. Gayet tutarlı.

Oyunun ilerleyen kısımlarında görüyoruz ki, çocuk zombi/robot insanların davranışlarını taklit ederek beyaz maskeli korumalardan (akyuvarlar) kaçabiliyor.
Bunlar yetersiz olunca, yani artık maskeli korumalardan çok rahat bir şekilde kaçabileceğimiz seviyeye geldiğimizde, bu defa karşımıza yeni bir düşman olarak su altındaki uzun saçlı garip varlık çıkıyor (kemoterapi) ve nispeten daha başarılı bir sonuç veriyor.
Ama artık kansere bu da çare olmayınca (su altında nefes alabilme özelliği ile bu düşmanlar etkisiz kaldı), bu defa da karşımıza şok dalgaları geliyor – engel olarak oldukça iyi zamanlama gerektiren bulmacalardı. Bu da radyoterapi oluyor kanımca. Çünkü şok dalgaları ile ilgili kısımlarda görebildiğimiz kadarıyla oyunun geri kalan karakterleri ve ortamı da olumsuz etkiliyor şok dalgaları; ama karakteri anında parçalarına ayırıp temizliyordu.
En sonunda ise birkaç resim yukarıdaki kütlenin içine çekiliyor çocuk. Bu kütle ile hareket ederek ortalığa çok büyük zarar veriyoruz; ama eninde sonunda tesisten kaçıyor kütle ve yuvarlanarak bir kıyıya düşüyor, ve ölüyor…

Yani kanser, başarılı bir cerrahi operasyon ile vücuttan çıkarıldı ve öldü. Ama burada eksik bir şeyler var…

Oyunun en sonuna doğru bilim insanları bizi yönlendirmeye başlıyor. Bize bazı nesneleri itiyor, bizim açamayacağımız bazı kapıları bizim için açıyorlar. Biz deli gibi ilerlemeye devam etmeye çalışırken, bize yardımcı oluyorlar. Haliyle bu durum da kanser metaforuyla biraz değil, baya baya ters düşüyor. Ama bu teoride beni en çok rahatsız eden nokta ise şu oldu:

Oyun boyunca bizi gördükleri yerde öldüren insanlar, kütleyi izlerken bizi kale bile almadılar. Ayrıca oyunun bittiği gerçek sahne ile, kütle ile beraber içine girdiğimiz bu diorama birbirinin aynısı. Hatta sağ üste konulan spot ışığı bile güneşi taklit ediyor.

Alıntıyı görüntüleYani aslında, oyunun sonunda hiçbir yerden kurtulamadık, ve tesisin en derinliklerine, bilim insanlarının tam eline mi düştük? Oyun baya bildiğin dış ortamda başlayıp, en sonunda yapay bir dış ortamda mı bitiyor? Oyun boyunca o kadar çok derine indik ki, artık gün ışığı görmemiz imkânsız olmalıydı.​

Yoksa…
Aslında hiçbir zaman dışarıda değil miydik?

Bu teori doğrudan oyuna uyuyor, çünkü oyunun adı INSIDE. Yani biz hiçbir zaman dışarıda değildik, oyunun başından sonuna kadar içerideydik ve dışarıdaymışız gibi yanılgılara düştük hep. Bu noktada ulaştığım sonuç aklıma şunu getirdi, fikirlere ulaşmamda yardımcı olan kitap David Eagleman'ın Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabıdır.

Nöroloji alanında yapılan çalışmalar üzerinde yapılan bir deneyde insanlara parmaklarını istediği zaman kaldırmaları istendiğinde insanlar parmaklarını kaldırmadan önce beyin dalgaları değişmeye başladığı ortaya çıkmış. O zaman seçimi yapan biz miyiz, yoksa beynimizin bilinçli kısmının bir kenara itilmiş olduğu ve ulaşılamayan diğer çoğunluğa sahip kısım mı? Özgür irade tamamen illüzyondan mı ibaret? İşte burada gizli son müthiş bir cevap sunuyor.


Gizli sona ulaşırsanız zihin kontrol başlığının daha büyüğünü yere bağlanmış haliyle görüyor, sonra da onun kablosunu çekiyorsunuz. Çocuk bir anda hibernasyona geçiyor ve ekran kararıyor. Burdan çıkardığım şey, özgür irade illüzyonu olmadan yaşam mümkün değildir. Biz seçimler yaptığımızı sanarız, ama bu seçimler sadece yüzlerce ihtimale maruz kalmış beynimizdeki karar sistemleri tarafından yüzeye vurulmuştur. Biz ise bir köşeye atılmış bilinçli kısımda oturduğumuz tahtta kendimizi kral sanarız.​

Alıntıyı görüntüle














Kendi eklemelerimle beraber yazının çoğu kısmı harici kaynaktan alındı.
via https://blog.tanshaydar.com/inside-ve-anlatim-tarzi.html
Oyunu çok sevdim ama yazıyı okumaya üşeniyorum
 
PLAYDEAD'in oyunlarını birçok şekilde yorumlamak mümkün. Oyuncuya yer bırakan ve düşünmelerini teşvik eden bu türden hikayeler ufuk açıcı. LIMBO'da hikayenin dünyası çok soyut bir şekilde verilmişti ve bizim aklımızdan bir altyapı oluşturarak sunulan bilgi parçalarını kullanmamız gerekiyordu. INSIDE'da ise durum daha farklı, dünya ve unsurlar bayağı somut bir şekilde karşımızda ve bize sunduğu bilgi parçalarını bunun üzerine koymak kalıyor.

Alıntıyı görüntüleINSIDE'da ana karakterimizi kanser hücresi olarak kabul ederek baktığımızda çocuk kırmızı, çocuğu gördükleri yerde öldüren beyaz maskeli insanlar ise akyuvar hücreleri oluyor. Gayet tutarlı.

Oyunun ilerleyen kısımlarında görüyoruz ki, çocuk zombi/robot insanların davranışlarını taklit ederek beyaz maskeli korumalardan (akyuvarlar) kaçabiliyor.

Bunlar yetersiz olunca, yani artık maskeli korumalardan çok rahat bir şekilde kaçabileceğimiz seviyeye geldiğimizde, bu defa karşımıza yeni bir düşman olarak su altındaki uzun saçlı garip varlık çıkıyor (kemoterapi) ve nispeten daha başarılı bir sonuç veriyor.

Ama artık kansere bu da çare olmayınca (su altında nefes alabilme özelliği ile bu düşmanlar etkisiz kaldı), bu defa da karşımıza şok dalgaları geliyor – engel olarak oldukça iyi zamanlama gerektiren bulmacalardı. Bu da radyoterapi oluyor kanımca. Çünkü şok dalgaları ile ilgili kısımlarda görebildiğimiz kadarıyla oyunun geri kalan karakterleri ve ortamı da olumsuz etkiliyor şok dalgaları; ama karakteri anında parçalarına ayırıp temizliyordu.

En sonunda ise birkaç resim yukarıdaki kütlenin içine çekiliyor çocuk. Bu kütle ile hareket ederek ortalığa çok büyük zarar veriyoruz; ama eninde sonunda tesisten kaçıyor kütle ve yuvarlanarak bir kıyıya düşüyor, ve ölüyor… Yani kanser, başarılı bir cerrahi operasyon ile vücuttan çıkarıldı ve öldü. Ama burada eksik bir şeyler var…

Oyunun en sonuna doğru bilim insanları bizi yönlendirmeye başlıyor. Bize bazı nesneleri itiyor, bizim açamayacağımız bazı kapıları bizim için açıyorlar. Biz deli gibi ilerlemeye devam etmeye çalışırken, bize yardımcı oluyorlar. Haliyle bu durum da kanser metaforuyla biraz değil, baya baya ters düşüyor. Ama bu teoride beni en çok rahatsız eden nokta ise şu oldu:

Oyun boyunca bizi gördükleri yerde öldüren insanlar, kütleyi izlerken bizi kale bile almadılar. Ayrıca oyunun bittiği gerçek sahne ile, kütle ile beraber içine girdiğimiz bu diorama birbirinin aynısı. Hatta sağ üste konulan spot ışığı bile güneşi taklit ediyor.

Alıntıyı görüntüleYani aslında, oyunun sonunda hiçbir yerden kurtulamadık, ve tesisin en derinliklerine, bilim insanlarının tam eline mi düştük? Oyun baya bildiğin dış ortamda başlayıp, en sonunda yapay bir dış ortamda mı bitiyor? Oyun boyunca o kadar çok derine indik ki, artık gün ışığı görmemiz imkânsız olmalıydı.​

Yoksa…
Aslında hiçbir zaman dışarıda değil miydik?

Bu teori doğrudan oyuna uyuyor, çünkü oyunun adı INSIDE. Yani biz hiçbir zaman dışarıda değildik, oyunun başından sonuna kadar içerideydik ve dışarıdaymışız gibi yanılgılara düştük hep. Bu noktada ulaştığım sonuç aklıma şunu getirdi, fikirlere ulaşmamda yardımcı olan kitap David Eagleman'ın Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabıdır.

Nöroloji alanında yapılan çalışmalar üzerinde yapılan bir deneyde insanlara parmaklarını istediği zaman kaldırmaları istendiğinde insanlar parmaklarını kaldırmadan önce beyin dalgaları değişmeye başladığı ortaya çıkmış. O zaman seçimi yapan biz miyiz, yoksa beynimizin bilinçli kısmının bir kenara itilmiş olduğu ve ulaşılamayan diğer çoğunluğa sahip kısım mı? Özgür irade tamamen illüzyondan mı ibaret? İşte burada gizli son müthiş bir cevap sunuyor.


Gizli sona ulaşırsanız zihin kontrol başlığının daha büyüğünü yere bağlanmış haliyle görüyor, sonra da onun kablosunu çekiyorsunuz. Çocuk bir anda hibernasyona geçiyor ve ekran kararıyor. Burdan çıkardığım şey, özgür irade illüzyonu olmadan yaşam mümkün değildir. Biz seçimler yaptığımızı sanarız, ama bu seçimler sadece yüzlerce ihtimale maruz kalmış beynimizdeki karar sistemleri tarafından yüzeye vurulmuştur. Biz ise bir köşeye atılmış bilinçli kısımda oturduğumuz tahtta kendimizi kral sanarız.​

Alıntıyı görüntüle














Kendi eklemelerimle beraber yazının çoğu kısmı harici kaynaktan alındı. via https://blog.tanshaydar.com/inside-ve-anlatim-tarzi.html
Bu ne
 
Geri
Top