Remi
80+ Silver
- Katılım
- 16 Şubat 2021
- Mesajlar
- 4,083
- En İyi Cevap
- 1
- Reaksiyon skoru
- 2,275
Merhabalar, kendi yaptığım okumalar sonucunda Tasavvuf hakkında edindiğim bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Öncelikle lütfen yazıyı tamamen okumadan yorum yapmayın amacım insanların laf dalaşına girmesi değil hem bilgilendirme hem de kaliteli bir tartışma olması. Yazıyı yolculuk sırasında yazdığım için düzen tertip olarak çok dikkat edemedim. Yazıya yavaştan geçeyim
Tasavvuf, kendi kanaatimce köken olarak İslam’a tamamen ters bir akımdır. Yazının genelinde bundan bahsedeceğim bu şekilde düşünme sebeplerimden en önde gelenlerinden biri Kur’an’da tasavvufu destekleyen hiçbir ayet yoktur. Hatta genel olarak bu bakış açılarına bariz bir şekilde karşı gelir ancak buna rağmen Tasavvuf; Mevlana, İbn Arabi gibi isimler üzerinden İslam’a sızdırılmış bir mistik öğreti olarak insanlara sunulmuştur. Tasavvufçular, Allah ile doğrudan bağlantıları varmış gibi konuşarak, vahiy aldıklarını ya da özel ilimler öğrendiklerini iddia ederler. Örneğin, Mevlana’nın Mesnevisi’nin ön sözünde, bu kitabın Allah tarafından yazdırıldığı ifadesi yer alır. Bir insan, eğer kendi yazdığı kitabın Allah’tan geldiğini söylese ona kimse inanmaz ve hatta dalga geçilir ya da ben by yazdığım forum yazısını Allah'ın yazdırdığını iddia etsem herkes dalga geçerdi ancak konu Mevlana olduğunda insanlar bunu sorgulamıyor. Benzer şekilde, Said Nursi’nin “Ceviz kadar değersiz bir şeyim kaybolsa, Ey Geylani! Benden sana bir Fatiha! Bana bu şeyimi buldur! desem, buldurur” şeklindeki sözleri, şeyhlere ilahi güçler atfederek insanları Allah’a ortak koşan bir zihniyete sahip olduklarını en çok belli eden şeylerden biridir. Şeyhlerin veya evliyaların Allah’ın gücüne sahip olduğu inancı, doğrudan şirktir ancak tasavvuf bunu normal bir ibadet şekli gibi sunar.
Tarihsel süreç de tasavvufun İslam’a sonradan eklenen bir öğreti olduğunu kanıtlamaktadır. İlk Müslümanlar, tasavvufi inançları açık bir sapkınlık olarak görmüş ve reddetmiştir. Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak” yani “Ben Hakikatim, Ben Allah’ım” dediği için idam edilmesi, tasavvufun İslam ile hiçbir zaman tam anlamıyla bağdaşmadığını gösteren en büyük kanıtlardan biridir. Mansur’un bu sözleri, İslam’ın tevhid anlayışına tamamen aykırı olduğu için dönemin âlimleri ve yöneticileri tarafından sapkınlık olarak değerlendirilmiş ve ölümle cezalandırılmıştır. Ancak günümüzde tasavvuf, bu tarz sözleri pazarlayarak insanlara süslü kelimelerle kabul ettirmektedir. Kur’an ise bu durumu çok net bir şekilde reddeder. Zümer Suresi 3. ayette, “Kesinlikle, din sadece Allah’a aittir. O’nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, ‘Onlar bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.’ (derler). Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında Allah karar verecektir. Allah kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez.” denilerek, Allah’a ulaşmak için bir aracı kullanmanın şirk olduğu vurgulanmaktadır. Ancak tasavvuf, şeyhleri ve evliyaları aracı kılarak, insanları Allah’tan uzaklaştıran bir sistem kurmuştur.
Mevlana’nın isminin bile “Mevla” kelimesinden türetilmiş olması, tasavvufun İslam’a nasıl zarar verdiğini gösteren başka bir örnektir. Kur’an’da “Mevla” sıfatı yalnızca Allah’a aittir ancak Allah’a bile “Mevla” demeyen insanlar, Mevlana ismini kutsallaştırarak bir insana ilahi bir sıfat yüklemişlerdir. Mesnevi’ye abdestsiz dokunulmaz gibi ifadelerle Kur’an’ın sıfatları bu kitaba atfedilmiş ancak kimse bunun farkına bile varmamıştır.
Tasavvufun en büyük tehlikelerinden biri de Satanizm ile olan benzerliğidir. Satanizmin temel öğretisi, insanın kendi tanrısı olduğuna inanmasıdır. Modern Satanizmin kurucusu Anton LaVey’in “Şeytanın İncil’i” adlı kitabında, “Sen kendi tanrınsın” ifadesi geçmektedir ve Satanizm’de insanın kendi arzularına tapması gerektiği savunulmaktadır. Bu anlayış, direkt olarak tasavvufun ta kendisidir. Bu anlayış, şeytanın insanlara fısıldadığı en büyük yalandır ve doğrudan şeytanın Allah’a isyanından türemiştir. Satanistler, Allah’ın koyduğu sınırları reddedip kendilerini tanrı ilan ederken, tasavvufçular da “Her şey Allah’tan bir parçadır” diyerek benzer bir sonuca ulaşmaktadır. “Enel Hak” yani “Ben Hakikatim, Ben Allah’ım” söylemi, doğrudan bu felsefeye dayanır. Hallac-ı Mansur’un idam edilmesine yol açan bu ifadeler, Satanizm’deki “Ben Tanrıyım” öğretisinin hafif değiştirilmiş bir versiyonudur. Ancak Kur’an, Allah’ın eşsiz ve benzersiz olduğunu ve hiçbir şeyin O’na ortak olamayacağını açıkça bildirerek bu öğretilerin sapkın olduğunu gösterir. İhlas Suresi’nde “Allah, birdir. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. O’na hiçbir şey denk değildir.” denilerek, bu tür anlayışların reddedilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Bugün tasavvuf, özellikle Batı’da birçok Satanist, okültist ve Hollywood ünlüsü tarafından övülmektedir. Beyoncé ve Jay-Z çocuklarına “Rumi” adını koyarak, tasavvufun popülerleşmesine katkı sağlamışlardır. Madonna, tasavvuf öğretilerine açıkça hayran olduğunu belirtmiştir. Hollywood ve müzik endüstrisinde birçok ünlü, sufizmi ve tasavvuf öğretilerini mistik ve “aydınlanma” yolu olarak tanıtmaktadır. Satanistlerin tasavvufa duyduğu bu ilgi, rastgele bir eğilim değildir. Tasavvuf, İslam’dan koparılmış, ruhaniyet ve mistisizmle süslenmiş bir din anlayışı sunmakta. Allah’a ulaşmak için şeyhlerin aracı olduğu, insanın kendi içinde “tanrısal bir yönü olduğu” gibi kavramlar, Luciferian felsefesiyle yani şeytani özgürlük anlayışıyla birebir örtüşmektedir.
Satanizmin “Ben Tanrıyım” öğretisi ile tasavvuftaki mistik öğretiler arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Kur’an, Allah’ın benzersiz olduğunu ve insanın asla ilahi bir güç taşıyamayacağını açıkça bildirirken, tasavvufçuların şeyhleri yücelterek onları ilahi konuma yükseltmesi ve insanı tanrısal bir varlık gibi göstermesi doğrudan şirk kapsamına girer. Hallac-ı Mansur’un idam edilmesi, bu tür öğretilerin tarih boyunca sapkınlık olarak görüldüğünün kanıtıdır ancak günümüzde tasavvuf, bu mistik sapkınlıkları süslü kelimelerle meşrulaştırmaktadır. Tüm bunlar, tasavvufun Kur’an’ın saf mesajından sapmış, insan merkezli bir mistik öğreti olduğunu gösterir. Gerçek İslam, Allah’ın kitabına ekleme yapmadan, yalnızca Kur’an’a uymaktır.
Yazım bu kadardı ilerde tasavvufla alakalı ekstra başka bilgiler içeren başka yazılarda yazabilirim bugünlük bırada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum sonuna kadar okuyanlara teşekkür ederim. İyi forumlar dilerim (Ufak bir sıralama hatası olmuş onu düzelttim mesajımdaki)
Tasavvuf, kendi kanaatimce köken olarak İslam’a tamamen ters bir akımdır. Yazının genelinde bundan bahsedeceğim bu şekilde düşünme sebeplerimden en önde gelenlerinden biri Kur’an’da tasavvufu destekleyen hiçbir ayet yoktur. Hatta genel olarak bu bakış açılarına bariz bir şekilde karşı gelir ancak buna rağmen Tasavvuf; Mevlana, İbn Arabi gibi isimler üzerinden İslam’a sızdırılmış bir mistik öğreti olarak insanlara sunulmuştur. Tasavvufçular, Allah ile doğrudan bağlantıları varmış gibi konuşarak, vahiy aldıklarını ya da özel ilimler öğrendiklerini iddia ederler. Örneğin, Mevlana’nın Mesnevisi’nin ön sözünde, bu kitabın Allah tarafından yazdırıldığı ifadesi yer alır. Bir insan, eğer kendi yazdığı kitabın Allah’tan geldiğini söylese ona kimse inanmaz ve hatta dalga geçilir ya da ben by yazdığım forum yazısını Allah'ın yazdırdığını iddia etsem herkes dalga geçerdi ancak konu Mevlana olduğunda insanlar bunu sorgulamıyor. Benzer şekilde, Said Nursi’nin “Ceviz kadar değersiz bir şeyim kaybolsa, Ey Geylani! Benden sana bir Fatiha! Bana bu şeyimi buldur! desem, buldurur” şeklindeki sözleri, şeyhlere ilahi güçler atfederek insanları Allah’a ortak koşan bir zihniyete sahip olduklarını en çok belli eden şeylerden biridir. Şeyhlerin veya evliyaların Allah’ın gücüne sahip olduğu inancı, doğrudan şirktir ancak tasavvuf bunu normal bir ibadet şekli gibi sunar.
Tarihsel süreç de tasavvufun İslam’a sonradan eklenen bir öğreti olduğunu kanıtlamaktadır. İlk Müslümanlar, tasavvufi inançları açık bir sapkınlık olarak görmüş ve reddetmiştir. Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak” yani “Ben Hakikatim, Ben Allah’ım” dediği için idam edilmesi, tasavvufun İslam ile hiçbir zaman tam anlamıyla bağdaşmadığını gösteren en büyük kanıtlardan biridir. Mansur’un bu sözleri, İslam’ın tevhid anlayışına tamamen aykırı olduğu için dönemin âlimleri ve yöneticileri tarafından sapkınlık olarak değerlendirilmiş ve ölümle cezalandırılmıştır. Ancak günümüzde tasavvuf, bu tarz sözleri pazarlayarak insanlara süslü kelimelerle kabul ettirmektedir. Kur’an ise bu durumu çok net bir şekilde reddeder. Zümer Suresi 3. ayette, “Kesinlikle, din sadece Allah’a aittir. O’nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, ‘Onlar bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.’ (derler). Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında Allah karar verecektir. Allah kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez.” denilerek, Allah’a ulaşmak için bir aracı kullanmanın şirk olduğu vurgulanmaktadır. Ancak tasavvuf, şeyhleri ve evliyaları aracı kılarak, insanları Allah’tan uzaklaştıran bir sistem kurmuştur.
Mevlana’nın isminin bile “Mevla” kelimesinden türetilmiş olması, tasavvufun İslam’a nasıl zarar verdiğini gösteren başka bir örnektir. Kur’an’da “Mevla” sıfatı yalnızca Allah’a aittir ancak Allah’a bile “Mevla” demeyen insanlar, Mevlana ismini kutsallaştırarak bir insana ilahi bir sıfat yüklemişlerdir. Mesnevi’ye abdestsiz dokunulmaz gibi ifadelerle Kur’an’ın sıfatları bu kitaba atfedilmiş ancak kimse bunun farkına bile varmamıştır.
Tasavvufun en büyük tehlikelerinden biri de Satanizm ile olan benzerliğidir. Satanizmin temel öğretisi, insanın kendi tanrısı olduğuna inanmasıdır. Modern Satanizmin kurucusu Anton LaVey’in “Şeytanın İncil’i” adlı kitabında, “Sen kendi tanrınsın” ifadesi geçmektedir ve Satanizm’de insanın kendi arzularına tapması gerektiği savunulmaktadır. Bu anlayış, direkt olarak tasavvufun ta kendisidir. Bu anlayış, şeytanın insanlara fısıldadığı en büyük yalandır ve doğrudan şeytanın Allah’a isyanından türemiştir. Satanistler, Allah’ın koyduğu sınırları reddedip kendilerini tanrı ilan ederken, tasavvufçular da “Her şey Allah’tan bir parçadır” diyerek benzer bir sonuca ulaşmaktadır. “Enel Hak” yani “Ben Hakikatim, Ben Allah’ım” söylemi, doğrudan bu felsefeye dayanır. Hallac-ı Mansur’un idam edilmesine yol açan bu ifadeler, Satanizm’deki “Ben Tanrıyım” öğretisinin hafif değiştirilmiş bir versiyonudur. Ancak Kur’an, Allah’ın eşsiz ve benzersiz olduğunu ve hiçbir şeyin O’na ortak olamayacağını açıkça bildirerek bu öğretilerin sapkın olduğunu gösterir. İhlas Suresi’nde “Allah, birdir. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. O’na hiçbir şey denk değildir.” denilerek, bu tür anlayışların reddedilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Bugün tasavvuf, özellikle Batı’da birçok Satanist, okültist ve Hollywood ünlüsü tarafından övülmektedir. Beyoncé ve Jay-Z çocuklarına “Rumi” adını koyarak, tasavvufun popülerleşmesine katkı sağlamışlardır. Madonna, tasavvuf öğretilerine açıkça hayran olduğunu belirtmiştir. Hollywood ve müzik endüstrisinde birçok ünlü, sufizmi ve tasavvuf öğretilerini mistik ve “aydınlanma” yolu olarak tanıtmaktadır. Satanistlerin tasavvufa duyduğu bu ilgi, rastgele bir eğilim değildir. Tasavvuf, İslam’dan koparılmış, ruhaniyet ve mistisizmle süslenmiş bir din anlayışı sunmakta. Allah’a ulaşmak için şeyhlerin aracı olduğu, insanın kendi içinde “tanrısal bir yönü olduğu” gibi kavramlar, Luciferian felsefesiyle yani şeytani özgürlük anlayışıyla birebir örtüşmektedir.
Satanizmin “Ben Tanrıyım” öğretisi ile tasavvuftaki mistik öğretiler arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Kur’an, Allah’ın benzersiz olduğunu ve insanın asla ilahi bir güç taşıyamayacağını açıkça bildirirken, tasavvufçuların şeyhleri yücelterek onları ilahi konuma yükseltmesi ve insanı tanrısal bir varlık gibi göstermesi doğrudan şirk kapsamına girer. Hallac-ı Mansur’un idam edilmesi, bu tür öğretilerin tarih boyunca sapkınlık olarak görüldüğünün kanıtıdır ancak günümüzde tasavvuf, bu mistik sapkınlıkları süslü kelimelerle meşrulaştırmaktadır. Tüm bunlar, tasavvufun Kur’an’ın saf mesajından sapmış, insan merkezli bir mistik öğreti olduğunu gösterir. Gerçek İslam, Allah’ın kitabına ekleme yapmadan, yalnızca Kur’an’a uymaktır.
Yazım bu kadardı ilerde tasavvufla alakalı ekstra başka bilgiler içeren başka yazılarda yazabilirim bugünlük bırada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum sonuna kadar okuyanlara teşekkür ederim. İyi forumlar dilerim (Ufak bir sıralama hatası olmuş onu düzelttim mesajımdaki)
Son düzenleme: