çok var bana göre ama konu başlığı din ve vicdan hürriyeti olabilir. vahyi aşağılama, peygamberi aşağılama, kur'an'a hakaret vb. daha çok sayabilirim. ayrıca sadece dini değil siyasi olarakta var.
Kuru kuruya hakaret ve dini aşağılama demekle olmuyor dostum. Bana bildiğin şeyleri ve kanıtları göster. Söylediği sözleri göster.
Asılsız ve kulaktan duyumlar ile ona nefret beslemek bir hatadır. Elbette ona tapmak gerekmiyor ki tapmak kelimesi çok büyük bir söz.
Evet Atatürk'ün bir dine sahip olmadığın biliyoruz fakat onun amacı hiçbir zaman İslam'dan nefret etmek olmadı. Tam aksine İslam adı altında insanları zehirleyip tüm gücün onların elinde olduğunu sanan hocalar ve özgürlük nedir bilmeyen insan düşmanlarıyla savaşmak oldu.
Bunları kabul etmeyen insanlar
''Şeriat olsa daha mı iyi olacaktı'' lafını biraz düşünsün. Her gün 5 vakit ezanın okunduğu bu ülkede, L
aiklik hakkındaki sorunlar nedir? Laik bir Türkiye yapmış ve kötü bir ülke mi olmuşuz.
Bakınız o çok şeriat isteyen Afgan ve bazı Arap ülkelerine.
Günümüzdeki
Menzil gibi tarikatlar ve onun dedelerinin de amacı onlardan çok farklı değildi.
Başarılı olsaydılar böyle güzel bir ülke oluşabilir miydi sizce?
''Gökten İndiği Sanılan Kitaplar lafı''
“Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir.” demiş ve bu prensiplerin, yani CHP’nin ilkelerinin (6 ilke) zamana göre değişebilirliğini çok etkili bir şekilde vurgulamak için de “Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz” demiştir. Böylece Atatürk CHP’nin prensiplerinin (ilkelerinin) dogma (donmuş, kalıplaşmış, değişmez) olmadığını, bu prensiplerin hayattan alındığı belirtmiştir. Yani Atatürk, “gökten indiği sanılan dogmalar” sözünü kutsal kitapları aşağılamak amacıyla değil, CHP’nin prensiplerinin hayattan alındığını, dolayısıyla dinamik prensipler olduğunu çok güçlü bir şekilde ifade etmek için söylemiştir.
Bu lafları başka bir tarafa çekip ayrıştırma yapmaya gerek yok. Ayrıca öyle demişse bile burada bir hakaret bulunmuyor ki dinler elbette gökten indiğine inanılan kitaplardır. Buradaki gök kelimesi elbette metefordur. Yoksa İslam inancına göre Hz.Muhammed'e melekler aracılığıyla getirildiğini Atatürk de biliyordur.
''Atatürk’ün Kur’ân’ı Kutsal ve Moral Veren Kitap Olarak Değerlendirmesi''
l gücü olarak desteğini gözlemlemiş olduğunu şöyle dile getirmektedir: “Biz, bireysel kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında uzaklık sekiz metre. Yani ölüm kesin... Birincisi siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına toptan düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat imrenilecek ölçüde bir ılımlılık ve razı oluşla biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir zaaf bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okuma bilenler, ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh gücünü gösteren şaşılacak derecede ve kutlanacak bir örnektir. Emin olunuz ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.
(Anafartalar Muharebelerine ait anılarından, 1918)
''Atatürk’e Göre Kur’an’daki Buyruklar İnsanlara Doğruluğun Özünü Vermiştir''
Atatürk, 7 Şubat 1923 günü Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde okuduğu hutbede Kur’an hakkında şu gerçekleri vurguluyor:“....Peygamber Efendimiz Hazretleri, Tanrı tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur. İnsan yaşayışını düzenleyen temel kurallar hepinizce bilindiği üzere Yüce Kur’an’daki yazılı buyruklardır. İnsanlara doğruluğun özünü vermiş olan dinimiz, son dindir, en eksiksiz dindir”
O, Kur’ân’ı kusursuz ve mükemmel bir kılavuz, insanları doğruya ulaştıracak kutsal bir kitap olarak görmektedir.
4. Atatürk’ün Kurân’ı Türkçeye Çevrilmesi İçin Girişimi ve Uygulaması)
a) Atatürk’ün Kurân’ı Türkçeye Çevrilmesini İstemesinin Ulusal ve Uluslararası Gerekliliği
Atatürk, sahip olmakla mutlu olduğu İslâm dininin temel kaynağı olan Kur’an’a saygıyla yaklaşmış ve onun kutsallığı ve yüceliğini anlatan söylemlerde bulunmuştur. Atatürk’ün bu konuda söyleyebileceğimiz en belirgin özelliği Kur’an-ı Kerim’in gerçekten Türklerin anlayabileceği biçimde Türkçe’ye kazandırılması üzerindeki kararlı çalışmasıdır. Atatürk, Müslümanlar arasında hem nüfus hem de yeryüzüne yayılış açısından çok büyük yer kaplayan Türkler için Kur’ân’ın Türkçeye çevrilmesi gerektiğini şöyle dile getiriyor: “Kur’an-ı Arapça okuyamazlar. Oysa şimdiye kadar (halkın kavrayabileceği düzeyde) Kur’an-ı Kerim Türkçe’ye çevrilmemiştir. Bunun başlıca nedeni, dünyadaki bütün Müslümanların başına geçerek bu ana kadar bu dini inananlarının büyük bir görkemle itibar kazanmasına hizmet etmiş olan Türklerin, İslam dinine duydukları özel yakınlıklarından dolayı Türkçe’ye çevrilmesinde olabilecek hatalardan korkmalarıdır. Oysa zamanımızda bu gibi görüşlere tahammül yoktur. Çünkü dünyada hatadan tamamen yoksun bir şey yapılamayacağı bilimsel bir gerçektir. Böyle olası bir hata endişesinden dolayı, Kur’an’ı anlamadığı bu Arap diliyle tamamen ezberleyecek düzeyde dinine aşık olan Türk Milletinin, kutsal kitabın bu yüce anlamını istediği gibi anlayabilmekten yoksun bırakmak doğru değildir.
b) Atatürk’ün Kurân’ı Türkçeye Çevirtmesi İşinin Başlatılması ve Sonuçlandırılması
Atatürk, Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesi düşüncesini ilk kez 14 Ağustos 1923’te devletin eğitim politikasını belirleyecek heyete anlatmıştır. Heyette çeşitli görüşler ortaya atanlar olmuştur.
Kur’ân’ın Türkçeye çevirisi konusu, 21 Şubat 1925 tarihinde TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi görüşülürken, hatalı ve eksik Kur’ân tefsirlerinin yapıldığı gerekçesi öne sürülerek gündeme gelmiştir. Kur’an’ın o güne kadar pek çok tefsiri yapılmış, ancak, bu tefsirlerin istenilen düzeyde olmadığı tartışmaları yapılmıştır. Oysa, Kur’ân söz konusu olduğunda, Müslüman Türk milleti kadar titiz davranan ve saygılı olan bir başka ulus olmamıştır ve bu yüce Millet, Kur’ân’ı yüreğinde duymaktan ve başının üstünde tutmaktan son derece mutlu olmaktadır. Bu alandaki eksikliğin giderilmesini isteyen ve Türk ulusunun okuduğu Kur’ân’ı anlayarak okumasına dikkat çeken Atatürk, ‘bütçeden büyük bir pay ayırarak’ Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğünde ve denetiminde Türkçe’ye çevrilmesi işini tüm eleştirilere rağmen başlatmıştır. Atatürk, Kur’ân’ın Türkçeye çevrilmesine yönelik emrini şöyle bildiriyor:-Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim… İlk defa olarak Türkçe’ye tercüme ediliyor. (Hz.) Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim.
(Atatürk ve İnkılap, 30 Kasım 1929)
Bu konu hakkında bir çok daha başlık vardır;
- Atatürk’e göre, Kur’an’ın Türkçeye Çevrilmesinin Amaçlarından İkisi: Halkı Aydınlatmak ve İnançlı Milletimizin Bireylerini Bilmeden Tekrardan Korumak
- Atatürk’ün Kurân’ın Okunmasına Gösterdiği Özen ve Uygulamaları
- Atatürk’ün Kurân’ın Müzik Makamıyla Okunması Çalışmalarını Başlatması
- Kur’ân’ın Güzel Okunmasında Türk Hafızlarına ve Okuyucularına Güvenmesi ve Onlarla İftihar Etmesi
- Atatürk’ün Kur’ân Okutması Ve Okunan Kur’ân’ı Dinlemesi
- Atatürk’ün Kurân’ın İstismar Edilmesine ve Taassub Aracı Olarak Kullanılmasına Karşı Mücadelesi
- Atatürk’ün Kur’ân’ın Kötü Amaçlı İstismar Edilmesine Verdiği Tarihsel Örnekler ve Tepkisi
........