Fatieh
80+ Gold
- Katılım
- 25 Mart 2020
- Mesajlar
- 6,449
- En İyi Cevap
- 1
Dahası
- Reaksiyon skoru
- 6,253
- İsim
- Fatih
Bu arada onu ben demedim ben sadece çoğunun sorumluluklardan kaçmak için yaptığını söyledim. Herkes için doğru değil elbette.Öncelikle bilimde aksi ispat edilen şeylerin çürüdüğü doğrudur, lakin çürütülebilen şeyler zaten zamane şartları ile ortaya atılıp çoğunluğun kararıyla kabul edilen tam olarak (zamane şartları el vermediği için) kanıtlanamayan, belirli kanıtlarla yola çıkılıp varılan bir tahmin bir teoridir. İlerleyen teknoloji ve bilgi birikimi sayesinde daha doğru ölçümle ir ve teknikelr kullanarak bunun nihai doğrusuna ulaşılabilir. Örneğin bugüne dek kabul edilen tonla atom modeli mevcuttur. Hepsi de biriken bilgi ve gelişen teknolojiyle daha doğru hale getirilip kabul edilmiştir. Lakin daha elle tutulabilir şeylere bakarsak dümyanın oluşumu olsun, evrimsel süreç olsun bu gibi örneklerle dini verileri çürütmek mümkün. Ki kutsal bir dinin hiçbir öğretisinin çürümemesi gereklidir. Burda yaptığı m din bilim karşılaştırması değil sana da bunu yapmanı tasiye etmem, demek istediğim günümüz bilgileri ışığında bilimsel verilerin dini verileri çürütebilir olduğudur.
Günümüze kadar ortaya çıkan dinlerin yegane amacı kitlesel bir gücü kontrol etmek olmuştur bunu sağlamanın en basit yolu da ceza mantığıdır. Benim vereceğim ceza sınırlı olabilir, en kötü ölüm cezası verebilirim fakat sonra ne olacak? Bunların hiçbirini yaşamamış olarak yok olacaksın. Eski çağlarda yaşamış bir köle olsaydın tanrı kralına itaat etmek zorunda hissetmezdin kendini ama kendisi tanrılar ile iletişime geçtiğini idda ederek senin eğer ona itaat etmez onun uygun gördüğü biçimde yaşamazsan sonsuza dek akla hayale sığmayacak ateşlerde yanacağın korkusunu aşılar. Bu sayede tüm gücü elinde tutabilir. Dini devletlerin kurulması da buna en büyük güncel örnektir. Dinin hiçbir koşulda bir güç teşkil etmemesi gereklidir insan yalnızca içsel huzura erişebilmek amacıyla dini varlıklara inanmıştır. Bazıları da (benim gibi) tanrısal varlıkların yokluğuna inanıp huzuru daha maddesel yollarla aramaya başlar. Ayrıca iman edenle iman etmeyeni ayırt etmek amacıyla bir ceza mantığı kullanmak yerine yalnızca ödül mantığı da tercih edilebilirdi. Çünkü eğer inanıyorsan ödüllendirileceksin ve bu iman etmen için yeterli olmalıydı ama işin içine bir ceza girdiğinde korku hegamonyası kurmayı amaçlamak dışında bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Zaten kuranın farklı nüshaları olduğundan bahsetmiyorum ilk kitaplaştırıldığında ilk nüshasının değiştirilmediğini nereden biliyorsunuz? O güne dair bir veri malesef ki kimsenin elinde yok ve olamaz. Sonradan çoğaltılan örnekler ona uygun çoğaltılmış olabilir fakat ilk kitaplaştığında değişmediğini kimse kanktlayamaz. Bu kuranın içinde yazsa dahi bir kanıt teşkil etmez. Örneğin taslaklarımı birleştirip bir kitap haline getirsem ve kitap bitince asla değişmemiştir yazsam taslaklarımda oynama yapıp yapmadığımı nereden bileceksiniz?
öncelikle özlem sevgi hüzün gibi duygular beynimizin içindeki hormonel dalgalanmalardan dolayı ortaya çıkar, ve evet bir bilgisayarlı tomografi ve birkaç test ile hormon yoğunluğunu ölçerek bu duyguları görüntüleyebiliriz. Saydığınız diğer şeyler de terimdir iyilik kötülük veyahut kalem. Kalem kelimesini de görüntüleyemezsiniz. Aklınıza geldiğinde bir karşılığı oluşabilir ama aklınızdakişey kalem kelimesi değil bunca zaman öğrendiğiniz kalem nesnesidir. İyilik ve kötülük gibi kavramlar insanoğlunun belirlediği standartlar oluşunca verilen isimdir. Bunun nesne bazında bir karşılığı olmak zorunda da asla değildir. Örneğin havanın sıcak ya da soğuk olduğunu kendi kriterlerimizle belirleriz. 50 derece için sıcak dersiniz ama sizin hissettiğiniz Celsius bazında bir değerdir siz buna oluşturduğunuz kriterlere bakarak sıcak dersiniz. Sonuç olarak yine de sıcak kavramının somut bir karşılığı olmayacaktır. Verebileceğiniz tüm örnekler bu şekilde cevaplanabilir. Peki tanrının varlığı sizce nasıl kanıtlanabilir. Kanıtlamak zorunda değiliz bir cevap değildir.
Tam olarak neden böyle bir cevap verdiğinizi anlamadım o yüzden boş geçiyorum. Mobilden üstteki yazıya bakmak da zor oluyor.
Varoluş amacı ilk insandan günümüze sorulan bir sorudur. Daha yukarıda da belirttiğim gibi insan zihniyetini köleleştirebilmek amacıyla eski çağlarda insana dini bir varoluş amacı yüklenmiştir. Yegane sebebi kitlesel kontrole destek olmaktır. Aksi takdirde bahsettiğiniz kudretli yaratıcının beni yaratmaya ve ona iman etmeme ihtiyacı yoktur. Varsa bu onun kudretli olmasıyla çelişir. İman etmek amacıyla yaratılmadıysa insanlık tanrının bir eğlence aracı mıdır? Bir yaratıcının kendisine iman etmesi için bir varlık yaratıp , kendisine ona dünyada ve sonrasında uçsuz bucaksız acılar yaşatabilme yetkisi vermesi sizce doğru mudur?
Yanıt olarak verdiğiniz sure benim açımdan yeterli bir cevap da değildir. Sonuç olarak yaptığımız ve açıklayamadığımız her şeye “senin aklım yetmez” gibi üstü kapalı bir cevap vermek hiçbir şeyi kanıtlamaya yetmez.
Neden gerek olmasın? İslam yayılmayı durdurmuş değil ki. O zaman yaşamış insan mucizeyi görüp kanıtladığı bir dinin peşinden koşabiliyor, benim suçum ne ben o dönemde yaşayıp kendi gözlerimle göremedim. Bu o dönemde yaşamış insanlar için cevap anahtarının verildiği anlamına gelmez mi? Günümüzde doğan insanların da inananilmesi için daha yeterli kanktlar sunmanın kime ne zararı var. Ayrıca herkesin cennete gitmesi sizi neden rahatsız eder? Sonsuz büyüklükte bir alan değil mi? Herkes orda mutlu olsa cehennemde yanan insan olmasa tanrının kudretinden bir eksilme mi yaşanır? O döneme yapılan ayrıcalık her insana yapılsaydı herkes hangi yolun doğru olduğuna kendisi çok rahat karar verebilirdi. Lakin teknoloji ve tıp sektörü geliştikçe insanların mucize olarak gördüğü şeylere sebep olabilecek halüsinatif olayların yaşandığı kanıtlanmıştır. Üstelik kayıt cihazlarının üretilmesinden sonra bir mucize olmuş olsaydı herkesin görüp bilebileceği bir kaynağımız olmuş olurdu. Geçmişteki mucizeler de günümüze dek abartılarak gelmiştir, kimse doğrusunu bilemez. Örneğin dil suresindeki dillerin sayısı kimi kaynağa gçre 1-5 arası iken kimi kaynakta 5000 civarı söylenir. Üstelik fizik kanunlarına dayanarak görebiliriz ki kütlesi belirli bir cismin düşerken ulaşabileceği hız sınırlıdır. Küçük bir kuş fili öldürebilecek ağırlıkta bir taşı taşıyamaz. Küçük taşlar da haba sürtünmesi sebebiyle belirli bir hızın üstüne çıkamaz. Yoksa bulutlardan düşen yapmur damlaları birer mermi gibi ölümcül olabilirdi.
İlk mesajını yanılmıyorsam sizindi ateist olmuş insanların lise çağında “havalı olmak” amacıyla bu görüşü benimsediğini söylemiştiniz. Bunun dışında aşağılayıcı bir tavrınızı görmedim ama lise zamanlarımda arkadaşlarımın beni tehdit ettiği hakaret ettiği hor gördüğü gerçeğini unutamıyorum. Kimsenin kimseye karışmaması gereklidir aslında herkes özgür herkes dilediğine inanmalı kendini nasıl mutlu hissediyorsa öyle olmalı. Ayrıca yukarda yazacaktım intiharların sebebi ateizmle uzaktan yakından alakalı değildir. Bunların sebebi de malesef günümüz gençleri arasında yaygın olan gelecek kaygısı ve maddi yetersizliktir.
Felsefe giriş derslerinin vazgeçilmez sorusunu size sormak istiyorum, tanrı kendini öldürebilir mi? Ve tanrı kendisinin kaldıramayacağı kadar ağır (örneğin) bir taş yaratabilir mi?
Cevapladığınız takdirde müsait bir zamanımda geri dönüş yaparım. Telefondan yazdığım için yazım hatalarımın da kusuruna bakmayın. Sağlıcakla.
Son düzenleme: